2083 Tarihi Kıyamet İşaret mi?

KIYAMET KAPIDA MI?

Ben kendi payıma, kıyametin ne zaman kopacağının hiç kimse tarafından bilinmemesini, insanlık adına bir umut saymışım hep. Yani eğer insan, yaradılış esaslarına uygun hareket etse, insanlığını korusa kıyametin vakti de ertelenir aha doğrusu, dünya kendisine tayin edilmiş doğal ömrünün sonuna, (miadına) ulaşır diye düşünmüşüm. Aksi takdirde, dünya tayin ediliş fıtri ömrünü tamamlamadan mihverinden çıkıp başını bir gezegene çarpar ve parçalanıp ölür. Tıpkı hor kullanılan bir cihaz gibi…

Peki, acaba insanlığın hangi günahıdır ki dünyanın altımızdan çekilip almasına yol açacak? Günah ise, o hep vardı. Hem günah tövbesi olan, kefareti ve cezası ödenince sakıt olan bir şeydir. Öyleyse başka bir şey olmalı.

Ben işaret ve imalardan anlıyorum ki kıyametin sebebi günahtan çok, insanın insanlık vasfını kaybetmesidir. Mutasyon yani. Ahlakî/sîret mutasyondan söz etmiyorum sadece. İnsanın sîreten maymun, tilki, domuz hulkunda olabileceği kabul edile gelmiştir. Fakat bugün artık insanın bedenen ve sureten de mutasyona uğrayabileceği; domuz ve maymuna dönüşebileceği GDO’lu gıdaların var edilmesi ve genetik yapımızın yeniden modifiye edilebileceği gerçeğiyle aşikâr olmuştur.

Yani kıyamet olasılığı kuvveden fiile çıkmıştır. Bu kürenin altımızdan çekilip alınması mümkün ve hatta gerekli bir hal almıştır. O küre insan için hazırlanmıştır. İnsan, insan olmaktan çıkmışsa ve insanlığa ‘örnek olsunlar’ diye var edilmiş Müslümanlar dahi onlara benzemekte kural ve ölçü tanımaz hale gelmişlerse, kürenin misyonu bitmiştir demektir.

Evet, kıyamet insanın cehaletinden, nefsine mağlup olmasından dolayı değil, eşyayı yaradılış formatından çıkaran bilgisi, şeytani hırsları ve onun eseri olarak Allahın yarattığını değiştirmeye kalkışma sonucu uğrayacağı mutasyonlarından dolayı yok edilecektir. İnsanı, insan olma sıfatı içinde; çizginin bu tarafında tutan, çift sarmallı insanın genetik yapısını koruyan imanitaatedep, hayâ, bereket, kanaat ve asayişkalkanları çöktüğünde insanı insan çerçevesinde uttan metrix parçalanır. İnsan genindeki çift sarmal üçe hatta beşe çıkar ve şeytansı ve cini insanlar meydana gelmeye başlar ki bu artık sonun başlangıcıdır.

2012, bu çalışmaların ilk meyvelerini vermeye başlayacağı dönem olarak önümüze çıkıyor. O tarihten sonra, genetik yapısı üç ve daha fazla sarmallı insanlar/varlıklar görülürse şaşmamak lazım. Üç sarmallı tek örnek bile ‘dabbe’ (tanrısal form) kavramına indirilmiş en büyük darbe olacaktır. Yeryüzünde ‘dabbe’nin (Yani tanrısal form’un) saltanatının sarsılması, ilahî  (evrensel kurallar bütününün) öfkenin doruk noktasıdır. Şeytan’ın, ‘Ben insanlara emredeceğim, Allah’ın yaratma usulünü bozacaklar’ dediği dönem… (Bknz. Nisa 119-120)

Bu sürecin önündeki en ciddi engel, her dinin içindeki gerçek inanmış ve kutsalın idrakinde olan insanlardı. Bunların başını da Müslümanlar çekiyor. O yüzden de Şeytana hizmet edenlerin de en çok yozlaştırmak veya yok etmek istedikleri kesim de Müslümanlardır.

Şimdi görüyoruz ki, Müslümanlarımız –galiba biraz da iktidarı kendilerine yakın bilmelerinden dolayı-  dahi şeytanın haz ve lezzet tuzaklarına düşüp, inanmayanlarla aynılaşıyorlar. İşte o yüzden, dünyanın başı dertte. Kıyamet de kapıda denilebilir!

BREİVİK’İN VERDİĞİ 2083 TARİHİ NEYİ ANLATIYOR

Size garip gelebilir ama en azından inanlar açısından dünyanın yaşanabilirlik zamanı çok kısaldı. Bediuzzaman’ın da  Kastamonu Lahikası’nda işaret ettiği gibi inananların, inançlarını gizleme gereği duymadan yaşayabilecekleri dönem 2083’te (1506) bitiyor ne olur tam bilemiyorum ama Mülk Suresinin son iki ayetinde ifade edildiği gibi inananların topluca yok edilmesi gündeme gelebilir. Pekala insafsız ve daha da ağırlaştırılmış bir 28 Şubat süreci tüm dünyada uygulanabilir. O darbenin araksındaki karanlık güç ile Norveç katliamının arakasındaki güç aynı idi hiç şüpheniz olmasın!

Bin yıl sürecek süreci Türk milletinin imanı ters yüz etti ama o tarihte gelecek yeni bir süreci ters yüz edecek müminler olacak mı bilemiyorum. Hadiseler gösteriyor ki insanlığa şu tuzakları kuran Norveç’teki cinayetleri tezgâhlayan zındıka komitesi ve avaneleri, ezoterik bilgilere de vakıflar. Gidişatı iyi biliyorlar. Çünkü onlar aynı zamanda, Şeytan’ın Allahın yarattığını değiştirme projesinin hizmetkârlarıdırlar. Breivik adına yayınlanan manifesto da esasında Şeytan’ın Rahman’a (yani Avesta’nın anlatımıyla Ehrimen’in Ahuramazda’ya) aleni meydan okumasıdır.

O cinayetlerin işleniş maksadı,  “Avrupa Bağımsızlık Bildirgesi 2083 ” diye deklare edilen 1518 sayfalık (1506+ 12) manifestoya dikkat çekmekti.

‘2083’ tarihi, Osmanlı’nın 2. Viyana Kuşatmasının 400. yıldönümü olduğu için seçilmiş gibi görünüyor ama esasında bu tarih, aynı zamanda inananların top yekûn imha edilmeye başlanacağı zamanı haber veriyor. (kıyametten bir müddet önce inananların yok edileceği hadisini hatırlayın) Mülk suresinin sondan bir önceki ayeti, inananların imhası ile ilgilidir. Hemen ardından da yeryüzünde içilebilir suyun çekileceği tehdidi var. (İsrailliler sürekli temiz su kaynaklarını satın alıyorlar malum).

Maalesef ‘tanrıyı kıyamete zorlayanlar’ yani Şeytanın hizmetkârı Siyonistler, kedilerini dahi helak edecek akıbeti elleriyle hazırlıyorlar. Şeytanın buradaki sürgün hayatı bitsin diye, insanlığın yaşamına kast ediyorlar!

Bediuzaman, ‘Ahir zaman ile alakalı bir hadis’i ((Buhari, 9:125, 162; Müslim,1:137) izah ederken, ‘zahirine ale’l- hakki’ (ظَاهِرِينَ عَلَى الْحَقِّ)  fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi bin beş yüz altı (1506/7) edip, (inananların) bu tarihe kadar zahir ve aşikârene, belki galibane; sonra tâ kırk ikiye kadar, gizli ve mağlubiyet içinde vazife-i tenviriyesine devam edeceğine remze yakın îma eder. وَ الْعِلْمُ عِنْدَ اللّهِ لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّهُ  (Kastamonu lahikası, 21. Mektup) diyerek, inananların başına gelecek hallerden söz eder.

Bediuzzaman’ın ‘müminin kendisini gizlemeye mecbur kalacağı’ tarih ile Breivik’in, ‘Avrupayı Müslümanlardan temizleme zamanı’diye açıkladığı tarih aynı.

Bu da demektir ki ne o manifesto boş, ne de içerdiği tehditler! İnsanlık acilen karşı tedbir almalı.

Esasında Siyonizm insanlığın ortak düşmanı olmuş ama bu insanlık ne zaman uyanacak bilemiyorum.

Ve uyandığında da üzerinde yaşanabilir bir dünya bulabilecek mi belli değil.

***

 CAMİLERİMİZ ÖKSÜZ

Şu sıralarda fırsat buldukça farklı camilerde teravih kılmaya veya farklı camilerdeki teravihlerle ilgili bilgiler almaya çalışıyorum. Maalesef teravihe ilgi yok denecek kadar az ve bir kaçı dışında camiler de öksüz!

Önceki yıl, iftarlı bir tanıtım vesilesi ile –ki kalabalık iftarlara gitmekten hiç haz etmiyorum- Feshane’ye gitmiştim. Her bir salonunda bir başka eğlencenin icra edildiği Feshane’de nerede ise ‘iğne atsan yere düşmez’ durumu yaşanıyordu. Nefsinin dizginini koparan gelmişti.

Sevgili dostumla Rıdvan Aslan ile birlikte kendimizi zor dışarıya atıp kaçtık. Teravih kılmak için Süleymaniye’ye gittik. Koca camide bir buçuk saf cemaat vardı.

Bir tarafta güya ramazan eğlencesi adı altında icra edilen ve ne din ile ne de kültür ile zerre miktar ilgisi olmayan başıbozuk depreşmeler. Diğer yanda lahuti bir mabet olan Süleymaniye’nin muhteşem ve derin yalnızlığı hatta terk edilmişliği.

O hal yüreğimi incitti. Bir daha eğlenceli iftarlara gitmedim. Ramazan gecelerinde eğlence mekânlarından; insanların çokça rağbet ettikleri mekânlardan uzak durdum. Eskiden ihmal ettiğim teravihleri de ihmal etmemeye gayret ettim.

Maalesef – Müslümanların servetleri arttıkça eğlenceler ve eğlencelerdeki nefs payları da artıyor. Hızla, içinde iman barındırmayan bir Müslümanlığa doğru yuvarlanıp gidiyoruz. İçinde iman barındırmayan bir Müslümanlık, içinde haşyet bulunmayan ibadetler, ibadet mi eğlence mi belli olmayan seremoniler, ihtifaller… Kültür merkezlerinde güya Ramazan gecelerine katkıda bulunmak amacıyla yapılan ve tam olarak neye hizmet ettiği de belli olmayan eğlenceler… Osmanlının yıkılış döneminde, anlatıla anlatıla bitirilemeyen direkler arası eğlencelerine rahmet okutacak şekilde eğleniyorlar bugünlerde Müslümanlarımız!

Oysa Ramazan, nefsin her türlü tiryakiliğinin gözden geçirilmesi; oluşmuş olan fiili ve fikri tiryakiliklerden bedenin kurtarılması ameliyesidir. Adeta bir küveze alınma durumu! Yazık ki bu bilinç yok olup gitmiş. Zaten şu dönemde hakkıyla oruç utanların sayısı yüzde 10’dan ziyade değil.

Ramazan eğlencelerine katılanlara bakarsanız, sanırsınız ki toplumun yarısı oruç tutuyor. Her iki kişiden biri de Ak Partiye oy verdiğine göre böyle sanmakta da haklılar ama yanılıyorlar. Bu bindirilmiş siyasi kalabalıklar aynı zamanda inanç eksenli kalabalıklar değil. Belki hakikaten siyasi bir İslamlaşmaya veya İslam adına siyaset yapılıyormuş gibi görünen yaklaşımlara eğilim var. Fakat o başakların ne kadarının içi dolu belli değil.

Halimiz perişan. Faş etmeye gerek yok amma bu hal, eğer İslam karşıtlarına veya en azından dinden uzaklaşmış insanlara ‘demek İslam böyle bir şey’dedirtirse, vay halimize. Vay başımıza geleceklere!

***

BU BAHARIN YAZI OLUR MU?

Cenab-ı Hak bu milletin önüne yeni bir imkân açıyor gibi… Üç yüz yıldır bizi ezen, baskı altında tutan ve sefalet içinde bırakan siyasi ve ekonomik hegemonyadan kurtulma ikanı doğuyor ama sanırım biz, tamah ve aç gözlülüğümüzle bu nimeti nikmete dönüştüreceğiz. Bize verilen fırsatı, şımarıklık ve görgüsüzlüğümüzle aleyhimize dönüştüreceğiz.

Evet, önümüzde bir bahar var. Bir ferahlık, bir inşirah geliyor. Fakat bilmiyorum bu bahar, ardından bolluk ve bereket sembolü olan yaz mevsimini getirecek mi? Bu çıkış, bir mevsimlik mi olacak, yoksa sürdürülebilir bir iklim kuşağı mı getirecek göreceğiz?

Müslümanların ve İslam dünyasının mevcut gidişatına bakılırsa –çünkü İslam medeniyeti, ekseriyetin saadetini esas alan bir ‘hüda’/hidayet medeniyetidir. Bencilliği önceleyen nefsin katılımı nispetinde zayıflar- gelmekte olan bahar pek de uzun sürmeyecek. Zira büyük davalar granitten bilinçler gerektirir.

Biz ise nefsin her arzusu önünde evirilip dökülen bir topluluk olmuşuz.

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir