Adalet ve İhtişam İmparatorluğu… (yahut) Maskesiz Siyaset

Dünyada cereyan eden olayların -özellikle de diplomaside- genellikle iki yüzü vardır. Biri maksada bakar, biri maslahata.

Maksatlar çoğu kere maslahata uymaz. O yüzden de dipten akan suyun yönü çoğu kere üstten akan suyunun tersinedir. Boğaziçi’ndeki akış gibi… Üstteki su Marmara’ya akar, alttaki su Karadeniz’e…

Dünyada olup biten hadiselere baktığımda –hele bizim coğrafyada- bugüne kadar hiçbir suyun varmak istediği yönde aktığına şahit olmadım. Söz çoğu kere, maksadının muhalifi ile tahakkuk etti.

Gerçi bazı meselelerde durum hala aynı! Mesela bakan çıkıp “Bu kış asla enerjiye zam yok” dediyse, bekleyin bir ay sonra zam kapıdadır. Bu benzin için de seçim için de geçerli…

Tabii derdim benzin, seçim, geçim değil. Zaten milletin nasıl geçindiği -benim bildiğim ve yaşadığım zamanlarda-  hiçbir zaman hükümetlerin ciddi meselesi olmayı başaramadı.

Milletin nasıl geçindiği, ne halde olduğu nasıl yapıp da hayatta kaldığı konusu hükümetlerin meselesi olsaydı, Türkiye benzin deryasının üzerinde yüzerken, dünyanın en pahalı benzinine mi mahkûm olurdu? Yahut en ağır gaz faturalarını Türkler mi öderdi?

Bu ülkede iktidarın millete ait olmadığının en iyi delili iki cümledir. Biri ‘Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” diğeri de “Köylü milletin efendisidir” Bu iki cümle, bu coğrafyada sarf edilen sureti hak iki cümle. Ama ikisi de maksadının muhalifi ile tahakkuk edip durmuşlar.

Egemenlik hala da milletin değildir. Bunu sen de biliyorsun ben de. ‘Köylü’ de milletin efendisi değildir. Veyahut ‘efendi’ sayıldığı için fikri hiç sorulmuyor. ‘Efendi sen kenarda otur, biz senin adına işlerini görürüz’ demişler o da kenarda oturmuş. Oturuş o oturuş… Düzelir mi?

İnşallah!

***

Dünyanın her yerinde siyaset, mensubu oldukları milletin, dünya nimetlerinden ve insanlığın toplam gelişmesinden maksimum pay almalarını sağlamak için yapılır. Esasında siyaset de budur. O yüzden de mübarek bir iştir. Bakmayın bir takım çıkarcı insanların elinde murdar bir işe dönüştüğüne.

Çünkü siyaset idealist insanların işidir. Ve o kimya, herkeste bulunmaz. 24 bin insanda bir insan hakiki manada liderlik yetenekleriyle doğduğu gibi, siyaset kabiliyeti bulunanlar da o kadar azdır.

Bir insan niçin şair oluyor, sanatçı oluyorsa aynı nedenle de siyasetçi olur. Her canı çekenin, her parası bulunanın ‘ben şairim’ demesi ve kendisini şair diye yutturması nasıl mümkün değilse, bir fırsat veya imkân bulup meclise giren herkes de maalesef siyasetçi olamıyor. Elinden başka bir iş gelmeyen cerbezeci, bir takım köşe dönmecilerin siyasete soyunması ise insanlık adı ciddi bir talihsizliktir.

Bendeniz siyaseti ‘mübarek’ bir iş biliyorum. Çünkü siyaset, millet adına fedakârlık yapma işidir. Her millet, kendi bağrından, onu, milletler arenasında yarıştıracak ve öne geçirecek evlatlarını çıkarır ve onlar eliyle ispat-ı vücut eder.

Bediuzzaman, ‘kimin himmeti milleti ise o tek başına bir millettir’ diyor. İşte siyaset tek başına bir millet olan ve nebi gönlü taşıyan insanların yapması gereken bir iştir. Bir fedakârlıktır ve o yüzden de mübarektir. Çünkü halka hizmet bizatihi Allaha hizmettir. Kulun Allah’a hizmetinin tamamı halka hizmetten ibarettir.

Evet siyaset yapmanın çarpık insanların eline geçmiş olması insanlık adına bir talihsizliktir. Ama maalesef bu bir çarpıtma ile gerçekleşmiş bir talihsizliktir.

Yıllarca Hıristiyanlık dünyasından intikam almak için çare arayan Yahudiler 19. yüzyılın ortalarında bu fırsatı yakaladılar. 1865 yılı civarında gerçekleştirilen ilk dünya kongresinde, kralların, topraklarına ve halklarına asla ihanete yanaşmadıkları ve bu yüzden de Yahudilerin, içinde yaşadıkları toplumu ele geçirmede başarılı olamadıkları tespiti gündeme getirilir. İşte, parti fikri bu vesile ile gündeme gelir.

Yapılan önerilerden biri, ‘geçici krallık’  veya ‘sıra ile krallık yapma’ fikrinin yaygınlaştırılması düşünülür. Krallıklar yok edilecek, krallar seçimle iş başına gelecek ve dört beş sene kaldıktan sonra bir başka kralın seçimine gidilecek. Böylece, geçici bir süre için kral olacak kişi, hem yükünü tutmak, hem de dünyadan nasibini yeteri miktarda alabilmek için, Yahudilere boyun eğmek zorunda kalacak. Parayı ele geçirmiş olan Yahudiler de istedikleri zaman ona istediklerini yaptırabilecekler.

Kabataslak yapılan plan budur. İşte bugünkü particiliğin temelinde o niyet yatmakta olduğundan, güya millete hizmet yolu olan siyaset bugün herkesim ve herkes için önce küplerini doldurma veya en azından kendi geleceğini garantiye alma mesleği haline dönüşmüştür.

(Ara notBuradan iktidara gönderme yaptığımı falan çıkarmayın. Çok iyi biliyorum ki, hiç birinin ötekinden farkı yoktur. Bu insanlar yine de Allahtan korktukları için insaflıdırlar. 1994 yılında İstanbul yönetimi bu zevata geçtiğinde, İSKİ’nin aylık 1 milyar 300 milyon olan gelirinden (o günkü para ile)  sadece 300 milyonu kasaya giriyordu. Değeri ceplere iniyordu. Bu insanlar belediye başkanlığına geldikten sadece altı ay sonra gelir 900 milyon tl’ye ulaşmıştı. Yani eski CHP zamanında birilerinin bu paralar nereye gidiyor deme imkanı bile olmadığı için devlet onların çiftliği idi… geçelim)

Siyaset, içinde zarar bulunmayan bir ticaret yolu olmaktan, haram yemenin meşru sayıldığı vasıta olmaktan çıkarılması gerekir. Başbakan, seçimlerin yaklaştığı şu dönemde, ne yapıp edip, siyaseti millet için fedakârlık bilecek, nefsi tok, elinde projesi bulunan birilerin bulmalı ve meclise taşımalıdır.

Önümüzdeki dönem, bir tür kurucu meclis dönemi olacağı için, ‘fedakaran-ı millet’ olabilecek tıynette gençler bulmalıdır. Bu tam bir, “okçular ileri’ hamlesi olmalı ki,  millet yapılacak düzenlemeleri hazmedebilsin.

Yoksa yapılan her ithalat ve ihracat, birilerinin çocuklarının zengin edilmesi için yapılan faaliyetler olmaktan ibaret kalır. Yapılan her düzenleme çıkarılan her kanun müttehem olur.

Hz. Ömer’in, adaletinden, Hz. Ebubekir’in devlettiki titizliğinden, Ömer bin Abdülaziz’in âdilane siyasetinden, Fatih’in, Alparslan’ın alicenaplığından söz ediyoruz, övünüyoruz. Onların da aslında bir tür siyaset yaptığını hiç düşünmüyoruz. Oysa onların yaptığı da siyasetti. Siyaset millete hizmet etmenin adıdır zira.

Evet, geçici süreliğine kral olduğu halde önce yük tutma telaşına düşmeyecek, o makamları Allaha, yani halka hizmet yeri bilecek insanlara acil ihtiyacımız var.

Bize muhteşem bir istikbal vaat edildiğine göre demek onu gerçekleştirecek insanlar birgün çıkacak. O insanların çıkacağı dönem, neden şimdi olmasın. Ve neden siz o güzel insanlara katılmayasınız?

Adalet ve ihtişam saraylarının bani olmak az bir şeref mi?

Bunu yapabildiğimiz takdirde, emin olun yeni imparatorluğun kurucusu siz olursunuz. Azim bir mülkün, bitimsiz bir saltanatın ve bitmez tükenmez bir hayır menbaının kurucusu olmak hangi dünya nimetiyle takas edilir!

Adalet mülkün temelidir sözü Hz. Ömer’e aittir. Mustafa Kemal onu alıp bu zamana taşımış ama nasıl ki ismini beğenmeyip Mustafa’yı red, Kemal’i de ‘kamal’ yaptıysa, o sözün hakikati de tersiyle çıkmıştır…

80 yıl boyunca Türkiye devleti, kendi halkına karşı maskeli balo oynamıştır. Adaletsizlik veya hukuku canının çektiği gibi eğip bükme keyfiyeti maalesef rejimin ve onun sahibi olduklarını söyleyen Kemalistlerin en bariz sıfatı olmuştur!

Artık maskesiz bir siyaset zamanıdır!

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir