Bu, Sevindirici Bir TEKZİP METNİDİR

Yazarımız Mehmet Ali Bulut’un “Olmayan Türk’ün Milli Güvenlik Bildirisi” başlıklı yazısı, Öğretim Üyesi A Teyfur Erdoğdu tarafından tekzip edildi. Yazar sevincinden uyuyamadı. İşte tekzip metni, işte sevinç nedeni:

HAYATIMIN İLK TEKZİBİ!

Dün gece uyuyamadım.

Kederimden değil, sevincimden de… Karmaşık bir haleti ruhiye idi beni uyutmayan! Çünkü hayatımda ilk defa bir tekzip almıştım. Sevgili Oktay Verel ağabeyin elime kalemi verdiği 1988 tarihinden bu yana ilk defa bir yazım tekzip ediliyordu.

Kenan Rıfai Hazretlerinin buyurduğu gibi “olanda hayır vardır” dedim önce…

Tuhaf bir hismiş!

Kızmaktan çok şaşırdım. Üzüldüm mü? Belki. Tekzip metnini okurken, onu tam dinlemediğimi anladım. Belki de şu günlerde çokça tartışılan meselelerden dolayı psikolojim ve duygusallığım sevgili hocayı doğru anlamama mani oldu. “Neden tam anlamadan yazdığıma veya neden duygularıma yenildiğime kızdım”

Tabi dostumuzun bu kadar alınganlık ve tepki göstermiş olmasına da şaşırdım. Ama sonra düşündüm ki karşımdaki bir bilim adamı, bir ‘tez’ sahibi müdekkik bir insan. Böyle çok da derin tahlil gerektirmeyen bir haber sitesi yazısına, tezinin kurban edilmesine kızmıştır. Yıllardır üzerinde çalıştığı bir tezinin tam da anlaşılmadan harcanmış olacağı kaygısıyla, gereğinden fazla alınganlık yapmış. Metnin adına da ‘tekzip’ demiş.

Tekzip ağır bir ifade… E ne yapalım, yazı yazmanın kaderi içinde böyle şeyler de olabiliyor işte!

‘Türk, bir ırk ismi değildir’ demek istiyormuş. Ben anlamamışım. Eğer maksadı bu ise bu tez çok yeni bir şey değildir. Çünkü ünlü Rus Türkolog Gumilov (Lev Gumilev) de buna yakın ifadeler kullandı; Rus ve Türk kelimelerinin bir ırk adından ziyade bir etnisite adı olduğunu, her ikisinin de birden fazla kavimi içerdiğini söyledi.

Hatta buna vurgu yapan bir makalem de yayınlandı bu sitede (Türkiye Şu Prensibi Düstur Edinirse Kurtarır)

Elbette bu anlaşılabilir bir konu. Fakat genetik yapıları ele alıp oradan da Anadolu’da yaşayanların Türk kavmiyle bir ilgisi olmadığını söylemek vukuata uygun değildir.

Benim hatam, onu iyi anlamadan konuyu yazmış olmamdır. Ama hiç hakaret kastım olmadı. Zaten öyle bir üslubum da yok, niyetim de yok.

Ama o bundan bir hakaret çıkarmışsa hakikaten özür de dilerim. Bizim kastımız bağcı dövmek değil. Bu topraklar üzerinde Türkler bin senedir yaşıyor ve inşallah yaşamaya da devam edecek. Bu insanlar ister Araptan gelme olsun ister Acemden. Onlar vardır ve Türktür!

Şu sıralarda her önüne gelenin Türk’e saldırdığı, hakaret ettiği, yok saydığı bir ortamda belki ben de duygusallık yapmış olabilirim ama asla hakaret kastım yoktu ve olmadı. ‘Kemalciler’ ifadesini de aynı hissiyat içinde ‘kemalci ırkçı’ diye hafızam kaydetmiş olabilir. Çünkü maalesef artık nerede ise bu topraklarda Türk olmak suç sayılacak duruma gelmiş bulunuyor. Kim sayesinde, ‘ırkçı kemalciler’ sayesinde.

Yoksa benim hakaret etmek gibi bir kastım asla olmadı olamaz. Yarın yine yüz yüze bakacağım güzel bir insana neden hakaret edeyim yahut karalayayım ki!

Fakat sanıyorum, sevgili hocamın başına ilk defa böyle bir şey geliyor. O yüzden de gereğinden fazla alınganlık yapmış ve ‘tekzip’ yazısı yazmış.

Ben olsaydım, bu metne ‘Tekizip’ adını da vermezdim. Olsa olsa, ‘Siz konuşmamı tam anlayamamışsınız, yahut yanlış anmamışsınız, aslı budur” derdim.

Her ne ise…  Madem ki, sevgili dostumuz tekzip etmek istemiş biz de onu kırmayalım. Sayesinde tekzip edilmenin tadını çıkaralım! Belki bu vesile ile ne demek istediğini de tam anlatmış olurlar.

Dr. Teyfur Erdoğdu hakikaten iyi bir araştırmacı. İlerde Türkiye’nin, onun parlak fikirlerinden ve işlek zekâsından çok istifade edeceğini de düşünüyorum! Ama bu kadar alınganlık bir toplumbilimciye ve araştırmacıya yakışmamış. Sevgilerimle…

İşte A Teyfur Erdoğdu’nun bana ‘hak yerini bulsun’ diye gönderdiği metin:

“Merhaba. Haber7 internet sitesinde yayımlanan makalenizi okudum. Makaleniz üzerine kendimi bu tekzip yazısını kaleme almak zorunda hissettim. Umarım hak yerini bulur. Bu bakımdan sizden ve sitenin değerli yöneticilerinden gereğinin yapılmasını saygılarımla rica ederim.   (A. Teyfur Erdoğdu. YTÜ İTB Bölümü Öğretim Üyesi)

Makalenizde itiraz ettiğim noktalar sırasıyla şunlardır:

1) Uzun yıllardır üzerinde çalıştığım ve birçok kimse ile tartıştığım ve bilimsel hazırlıklarını halen sürdürmekte olduğum “Türklüğün ırksal bir varlığı işaret etmediği” şeklinde özetlenebilecek tezim hakkında yapmış olduğumuz ayak üstü konuşma eksik kalmış, mesele tamamlanmamış, delillerimi ve gerekçelerimi size tam olarak ve açık şekilde sürenin darlığı ve mekanın uygunsuzluğu sebepleriyle aktaramamışken bu tezle ilgili olarak makalenizde sarfettiğiniz “bu tez, en az, Kürtleri yok saymak için uydurulan ‘kart kurt seslerine dayanan’ tezler kadar komiktir ve saçmadır.” şeklindeki sözlerinizi ve vasıflandırmalarınızı kabul etmem mümkün değildir. Bu sözlerin vardığı nokta teze ve dolayısıyla tez sahibine hakarettir. Çünki, tartışmamız esnasında tezimin tamamını değil ancak çok küçük bir kısmını dinleyebilmiştiniz. Buna rağmen bu hükme varışınızın ve işi hem tezi hem de tezin sahibini karalamaya kadar vardırışınızın ne kadar hakperestlik olduğu sorgulamak gerekir diye düşünüyorum.

2) “Söylenenlere inanacak olursanız bu topraklara Türkler hiç gelmemiş. Geldi sanılanlar da kendilerini Türk zanneden birtakım gruplarmış!; … Ortada Türk yoksa kim neden Türkleşiyor… Anadolu’da Türk varlığını yok sayan bu tez… Kürtlerin Yahudi geninden geldiği iddiasını Müslüman Kürtler yutmayınca şimdi aynı zehirli lokmayı tersten bize yedirmeye çalışıyorlar. Anadolu’da Türk yokmuş?…” türünden makaleniz içinde yeralan cümleleri de kabul etmem mümkün değildir. Çünki, öncelikle bu cümleler bana ait değildir. Zira ben her zaman “Türk vardır, ancak bu Türklük bir ırksal varlığı işaret etmez” demişimdir ve halen de diyorum. Bende’nizin sarfettiğini iddia ettiğiniz “Türk yoktur” cümlesini herhangi bir makalemde, çıktığım herhangi bir tv programında ve ya herhangi başka bir yerde kullandığıma rastlanmak imkansızdır ve bundan sonra da rastlanabilir cinsten cümlelerden değillerdir. Tekrar ediyorum ben sadece şunu söylüyorum: “Irk olarak Türk yoktur. Ama Osmanlı öncesi bir zümre, Osmanlı’da kişiler, bugün de millet olarak Türklük vardır.” Gelecekte ne olacak bilemem.

3) “Türk bir kavim adı da değilmiş. Çinlilerin yakıştırdığı bir isimmiş.” Bu cümle de benim size aktardığım veya benim tarafımdan başka bir yerde de olsa söylenmiş bir cümle değildir. Çünki, ben Türklerin bir dönem bir kavim oluşturduklarını söylerim, ama bu kavmin oluşumunda ırk temeli yoktur. Bilinmelidir ki her kavmin teşekkülü farklı sebeplere dayanabilir. Mutlaka temelinde ırk bulunması gerekmez. Ayrıca ırk meselesinin ne kadar açıklayıcı bir kavram olduğunu burada tartışmayı gereksiz buluyorum. Bu da başka bir tartışmanın konusudur. Bunun yanında evet Türk ismini ilk telaffuz edenler Çinlilerdir ve telaffuzları daha sonraki yıllarda bozularak Türk kelimesi şekline girmiştir. Chemin de fer (okunuşu şömendöfer)’e bu topraklarda şimendifer denmesi gibi. İsim ilk olarak 5. yy.da Çin kaynaklarında Tu-ki olarak, sonra 6. yy.da Yunanca kaynaklarda Toupxoi olarak geçmektedir. Çinliler ayrıca 7. yy.da Hoang-Ho nehrinin kuzeyinde yaşayan ve hemen hemen hepsi göçebe olan bu insanlara Hiung-Nu adını takmışlardır. Hiung-Nu kelimesi hiçbir milliyet ve etnik köken belirtmemektedir. “Türk” adına bu arada İ.S. 6. yy. ortalarında Orta Asya’da Türk İmparatorluğu’nu kuran bir zümrenin adı olarak da tesadüf edilir. Daha eski Çin kaynaklarında ise sözü geçen kelime Tu-kyu veya Tue-kue’dur. Bunların Türkler olup olmadığı konusunda çeşitli görüşler mevcuttur. Bunu bu dönem tarihi ile ilgilenen hangi biliminsanına sorsanız bu cevabı alırsınız.

4) “Osmanlı’nın Oğuz Kayı, … geldiği de düzmece imiş!” Evet, bu bir düzmecedir, başta Prof. Halil İnalcık olmak üzere bu birçok biliminsanı tarafından bu iddianın çürük olduğu zikredilmiştir. Aksini bugün iddia eden ciddi bir tarihçi de bulunmaz.

5) Makalede zikredilen “Türklerin esas kan grubu (B) dir…” türündeki yaklaşımlar ise ölçülebilir olmadıkları için tarih uğraşısının tamamen dışındaki mitsel yaklaşımlardır. Bununla ilgili herhangi bir cevap vermeyi gereksiz buluyorum.

6) “Teyfur kardeşimin…  -onun ifadesiyle ‘Kemalci ırkçılık’ın belini kırmak, ırkçılık belasını bu ümmetin gündeminden çıkarmak çürütmek için bu teze sarılıyor…” Benim böyle bir ifadem kesinlikle mevcut değildir. Hiçbir zaman “Kemalci ırkçılık” tamlamasını kullanmadım, ben sadece Kemalciler veya Kemalcilik derim. İki sıfatı yanyana şimdiye kadar hiç getirmedim. Ayrıca bir biliminsanı olarak bilimsel çalışmalarımı bir meseleyi gündemden çıkarmak, ırkçılık “bela”sını çürütmek gibi gayelerle yapmam mümkün değildir. Bilimsel çalışmalarda iyi ya da kötü, uğur ya da bela gibi yaklaşımlar zaten bulunmamaktadır. Bilimsel çalışmalar bizatihi değerlidirler, değerleri bir amaca hizmet etmeleri dolayısıyla değildir. Tam tersine bilimsel çalışmalar bazı meselelerin bilim dünyasının gündemine tamamen bilimsel gayelerle getirilmek için yapılır. Benim de gözettiğim gaye budur ve bundan sonra da bunun olmasına gayret edeceğim.

Tekrar saygılarımı sunarım.”

***

Teyfur kardeşimizin iddiaları, tezleri bir gazetenin veya haber sitesinin boyutlarını aşıyor. Artık iş gerçekten dönem tarihçilerine düşer. Tezi doğru ise bizim eleştirilerimiz ona zarar vermez, değilse hiçbir savunma onu tarih karşısında sorgulanmaktan kurtarmaz!

Nasıl, hak yerini buldu mu sevgili Teyfur kardeşim?

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir