Diyanet ve MİT

Türkiye Cumhuriyeti devleti ‘anayasa’da ‘laik, sosyal hukuk devleti’ olarak tanımlanıyor.

Fakat hepimiz biliyoruz ki seksen küsur yaşındaki Cumhuriyetimizin, ne sosyal devlet olma yolundaki iddiası inandırıcı olmuştur ne de hukuk devleti olduğuna kimse inanmıştır. Yıllarca ‘baba’ dediğimiz devletimizin gücü, maalesef birileri tarafından evlatlarına karşı kullanılmıştır.

Laiklik konusuna gelince… Herhalde uluslar arası diplomaside tarihinde olduğunun tam tersiyle tezahür eden bir yapılanma adına bir cümle kullanılmak istense o cümle ‘Türkiye laiktir’ ibaresi olur. Bundan daha İronik bir cümle de olsa olsa, “İsrail demokrasi ile idare olunun bir cumhuriyettir” ifadesi olabilir.

Esasında sadece bizim dindarlarımız değil dünya da işin farkındadır ki, bizdeki laiklik, daha çok, İslam’ın kontrol altında tutulmasını amaçlayan bir müstemleke laikliğidir.

Türkiye’nin laiklik iddiası bir maskaralıktan öteye geçmez, geçmemiştir. Türkiye’de bu kavram düpedüz, yerel dini –İslam’ı- yok etmek yahut hayat üzerindeki etkisini en aza düşürmek amacıyla kullanılmıştır. Rejim Rusya’da olduğu gibi doğrudan dini yok saymayı göze alamadığı için laiklik adı altında bir sütre yaratmış ve dine karşı icraatlarını o perde altında yürütmüştür.

Devlet hiçbir konuda halkına karşı samimi olmadı, olamadı, olmasına fırsat verilmedi biliyoruz. Fakat laiklik konusundaki ikiyüzlülüğü su götürmez. Çünkü kurucuların İslam’a karşı tutumu ta baştan itibaren belli idi. Ancak milli mücadele sırasında din duygusunun nasıl kullanılabildiği keşfedildiği için en azından din adamlarının elde tutulması sistemin bekası açısından pragmatik bulundu. Yoksa laik bir ülkede parasını devletin üstlendiği koca diyanet teşkilatını neyle izah edeceksiniz.

Evet, kurucu kadro, Osmanlı idare teşkilatının bütün kurumlarını lağv veya ilga ettikleri halde, ‘meşihet dairesi’ni muhafaza ettiler.

Peki, sizce en başta Kur’an tahsili olmak üzere, başlangıçta ne şekilde olursa olsun, dinin her türlü tahsilini yasaklayan cumhuriyet neden diyanet işleri başkanlığını kurdu ve ona şu kadar yatırım yaptı.

Bir ülke düşünün ki, laik olduğunu iddia ediyor ama nerede ise asker sayısından çok din adamını besliyor. Milli eğitim kadrosundan sonra, teşkilat ve personel bakımından en ziyade olan Diyanet İşleri Başkanlığıdır.

Hiç kimse de çıkıp bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demedi.

Ama biri çıkıp, ‘Cumhuriyetin kurucuları İslam karşıtıydı’ dediğinde hemen önüne diyanet teşkilatını koyuyorlar. “ Efendim, cumhuriyeti kuranlar din düşmanı olsaydı diyanet gibi bir teşkilat olur muydu?” diyorlar.

Dönüp, ‘O zaman neden kızlarımızın başörtüleri ile okumalarına müsaade etmiyorsunuz, neden gençlerin dinlerini öğrenmelerine hizmet eden kurumlara tavırlısınız ve ilk fırsatta onları kapatıyorsunuz’ diye sorsanız cevapları hazır: Bu ülke laik!

Hay laiklik kadar başınıza taş düşsen deseniz, alınırlar…

Yani Türkiye Cumhuriyeti’nin ne kuş ne deve olduğunun en iyi kanıtı Diyanet İşleri Başkanlığı!

***

Fakat şunu sevinçle belirtmeliyim ki, bugün Türkiye’nin tüm kurumları, kendisini bu çifte standarttan kurtarma çabası içinde. Bazıları bu değişime yanaşmak istemiyor ama elleri mahkum onlar da yakın bir gelecekte, milletin azmi karşısında havlu atacak ve millete rağmen batı hesabına faaliyet göstermekten vaz geçecekler.

Bugüne kadar diyanet dahi bu maksatla kullanılıyordu. Rejimin elinde, diyanet, hâkim görüşün tamim edilmesinden başka işlev yapmıyordu. Dini sevdirmek, dinin yayılmasını sağlamak gibi bir misyonu asla olmadı.

Ama yeni seçilen ve gerçekten imanın, çevreyi kuşatıcı bir karaktere sahip olduğunu bilen sevgile Prof Dr. Mehmet Görmez, öyle hissediyorum ki diyaneti ‘rejimin elindeki bir aracı kurum’ olmaktan çıkarıp milletin hizmetine verecek. Diyanet teşkilatı, kendileri farkında olmasalar bile, ekser ve MİT’ten sonra Ergenekoncu taife tarafından en rahat ve en çok kullanılan teşkilat olmuştur bugüne kadar.

Ama görülüyor ki, milletin estirdiği rüzgar, diyanet teşkilatını dahi gayrete getirmiştir.

Şunu da teslim etmek lazım; diyanet teşkilatı ve mensupları her şeye rağmen, münsif, makul ve dine karşı samimi olmayı hep sürdürmüşlerdir. Nasıl ki, imam hatip okulları rejim tarafından dinde lakayt din adamı yetiştirme operasyonu idi ve geri tepti, diyanet teşkilatı dahi, çalışanlarının samimiyetine binaen yine de rejim tarafından yeterince kullanılabiliş değildir.

Hatta denilebilir ki toplumun dinine sahip çıkması konusunda ciddi görev üstlenmiş en baş kurumlardan biri olmayı başarmıştır.

Bu doğrudur. Fakat onun kuruluş gayesinin ve işlevselliğinin artık değişmesi gerektiği de bir doğrudur. Hatta bu daha da elzemdir. Mevcut diyanet teşkilatı, imparatorluk bakiyesinden bir milli devlet yaratma çabasının eseri olduğu için artık hem biraz hantal, hem taleplere yanıt verebilmekten uzaklaşmıştır. Her şeyin millisi olabilir ama dinin millisi olmaz. Aksine din, birçok kavmi bir millet haline getiren bir sırr-ı ilahidir. Siz onu milli olmaya zorladığınız zaman din, Kur’an’ın kınadığı ‘Atalar Dini’ne dönüşür. İşte bizim diyanet teşkilatımız da bir tür ‘ata dini’ kurumu haline gelmişti.

Tabii ki bunda çalışanlarının veya idarecilerinin bir kusur yok. Bu bir rejim sorunudur ve artık aşılması gerekiyor.

Bu açıdan bakıldığında diyanetin kendi içindeki istibdattan kurtulması, en az, askerin darbeci gelenekten kurtarılması, MİT’in dost düşman, veya tehlike algısını değiştirmesi kadar mühimdir.

Çünkü din, bir toplumun oluşturulmasında, adeta eşyanın ilk varlık tezahürü olan atomdaki çekim gücünü temsil eder. Atomda, elektronların çekirdek etrafında dönmesini sağlayan güç ne ise, toplumda bireyin kendisini o topluma ait hissetmesini sağlayan din de odur.

Mademki referandum vasıtasıyla millet, geçmişin tüm yanlışlarını düzeltmeye karar verdi, diyanetin ve tabii mit’in bundan etkilenmemesi beklenemez. Nitekim diyanetin bu amaçla adım atacağı anlaşılıyor. Bendeniz aynı adımların, en azından düşman ve dost tanımlamalarının yeniden gözden geçirilmesi bakımından MİT teşkilatında da yapılması gerektiğine inanıyorum. Ve hissediyorum ki Hakan Fidan ismi de en az Mehmet Görmez hocamız kadar getirildiği işinin ehlidir. Öyle olmasaydı, Sayın Fidan’a İsrail bu kadar itiraz edebilir miydi?

Düşünebiliyor musunuz Türkiye Cumhuriyetinin düştüğü hali! Siz gizli servislerinizin başinı birini atıyorsunu, ona itiraz ediyor.

İşte tam da bu yüzden artık o teşkilatın bütün ilişkilerini gözden geçirmesi gerekiyor. Graham Fuller’in de Yeni Türkiye Cumhuriyeti kitabında sık sık işaret ettiği gibi artık Türkiye ile Amerika stratejik ortaklar olsalar bile kasaları değiştiği için, faaliyetlerinin de müşterek olması gerekmiyor. Zaten o müşterek faaliyetlerden hep biz zarar gördük. İşte Çekiç Güç, işte teröre karşı güya stratejik ortaklık!

Nasıl ki eski rejimin ayakta kalmasını ve dindarlar nezdindeki meşruiyyetini sağlayan diyanet teşkilatının artık değişmesine ve yen ibir yapıya kavuşturulmasına ihtiyaç var, ondan dana mübrem bir şekilde MİT teşkilatının da gerçek anlamda “milli”leştirilimesi lazımdır diye düşünüyorum.

Türkiye büyüyor, Türkiye yeniden ayakları üstüne kalkıyor. Bu durum en çok bölgede faaliyet ve menfaati bulunan Amerika ve AB ülkelerini zora sokar. O yüzden de bugüne kadar olduğu gibi, onların da boş durmayarak Türkiye’nin başına yeni badireler açmak isteyeceklerini akıldan çıkarmamak gerekir.

Bu dönem geçen bütün zamanlardan daha kritik ve tehlikeli bir dönem olacak birlik ve bütünlüğümüzün korunması açısından. Bugüne kadar ki tehditler göz korkutma, ölümü gösterip sıtmaya razı etme operasyonları idi. Şimdi o5 merhale geçildi. Çünkü artık Türkiye korkmuyor, sıtmayı da istemiyor ölümü de. O yüzden de parçalanma dâhil her şeyi gündeme getirebilirler.

Eskiden, birlik ve beraberliğe çok vurgu yapanlara biraz da şaka yollu “ siz Türkiye’yi 2012 ve 201 yılları arasında parçalatmayın yeter. Ondan sonra hiç kimse Türkiye’yi tutamaz” derdim. İşte tam da o kritik döneme girdik. Diyanet gibi MİT ve Ordunun yapılanması da yeniden gözden geçirilmeli, millet adına, dost düşman tanımlaması ile yakın/uzak tehlike yeniden belirlenmeli. Ve tabii kurumların da ona göre düzenlenmesi…

Bu yapılanma nasıl olmalı, nelere dikkat etmeli tabii ki, milli güvenlik kurlunun ve parlamentonun birlikte yapacağı bir şeydir. Hukukçular işin alt yapısını oluşturur.

Her şeyin millet iradesi ve arzusu istikametinde cereyan ettiği, Müslüman bir halkın devleti olduğunu müdrik, adaletli bir devletin müşfik idaresi altında huzur, barış, güven ve birlik içinde yaşamak dileğiyle nice bayramlara inşallah!

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir