GDO’lu Sevgiler ve GDO’lu İmanlar

Bugün size bedenin diğer gıdalarından söz edeceğim, oruç münasebetiyle…

Sevgi ile başlayacağım. İnsanın olmazsa olmaz gıdalarının başında gelir sevgi.  Onun sahuru ve iftarı etrafında bir iki kelam. Eksik kalabilir. Karışık olabilir. Sözü anlamaya değil hissetmeye bakın.

Sen sevdiğin halde, sevdiğinin yüreğinde sevgi var etmeyen muhabbetten Allah’a sığınırım. Sen dahi Allah’a sığın.

SEVGİNİN HALİ İMANIN HALİNE BENZER

Evet, sevgi şart! Amma ki sevginin hali de imanın haline benzer. Esas olan onu inkıtasız ve daimi kılabilmektir. Ancak bu mümkün değildir.

Eğer mümkün olsaydı bir kere iman eden bir daha inançsızlığa düşmez, hiçbir evlilik boşanmayla bitmez, hiçbir sevgi ihanete uğramaz, hiçbir mümin, bir kere elde ettiği imanını bir daha kaybetmezdi…

İnsanoğulları içinde iman, sadece Hz. Muhammed (sav)’de o mertebeye varmıştır. Bunun dışında hiçbir mahlûkta iman ‘müstemirr’ ve ‘müstakirr’ değildir. Peygamberlerdeki ‘zelle’ onun işaretidir. Ancak Hz. Ahmed Muhammed Mustafa, Habib-i Rabbi’l- Huda olan zat-ı Muhammediye, bu halden berîdir. O hep ve daim, uykuda bile iman ve itaat üzere kılındı. O yüzden Allah ondaki sevgiyi ‘Raufu’r-Rahim’ diye niteledi.  Bu hal de onun beşerî yönünün eseri değildir, Rabbinin ona bir ikramıdır.

Onun dışındaki herkeste iman, zaman zaman ‘adem-âlud’ olabilir. O da imanı beslemek için kullandığımız gıdaların yanlış seçiminden veya murdarlığından kaynaklanır. Bununla birlikte, sabit ve daimi bir iman ve daimi bir huzur, insanın ne taşıyabileceği ne tahammül edebileceği ne de başarabileceği bir haldir. Ama o adem halleri ne kadar az ise insanın huzur ve sükunu da o kadar çok olur. Cenneti dünyada yaşar. Öyleyse bir müminin olarak en birinci vazifemiz,  vücudumuzu mümkün mertebe o ‘adem anları’ndan uzak ve temiz tutmamızdır.  Yahut en aza indirmek…

Allah’ın insanda affetmediği şirk, insanda ‘adem alemlerinin’ oluşmasına ve çoğalmasına sebebiyet verdiği için şiddetle tehdit edilmiştir. Adem anı, mana âleminde vücudun ve bilincin Allah’tan koptuğu anlardır.

ŞİRK İNSANIN MANEVİ BEDENİNİ MAHVEDER

Nasıl kalp durduğunda, geçen her dakika, bedenimizde geri dönüşü mümkün olmayan tahripler yapıyorsa şirk dahi insanın manevi bedeninde geri dönüşü olmayan tahripler meydana getiren bir gıdasızlık, oksijensizlik hali gibidir. Şirk anında, astral vücudumuzda bulunan tüm hücreler, bir nevi manevi bir ölüm hali yaşarlar. Bu, insanın manevi varlığına, yani cennetlik olan bedenine çok büyük zarar verir. Esasında tövbe ve istiğfar, farkına varmadan tahrip ettiğimiz o manevi bedenimizi tamir etmeye yönelik kelimattır.

Sevgi, içimizde bir manevi beden var eder. Benim içimde seni seven manevi mahiyet, senin bedenindeki sıfatları sever. İçinde inşa ettiğin o sevgi benliği, ne kadar safiyane ise diğer çevrendeki sevme kabiliyetlerini o kadar fazla celbeder. O yüzden başkasının saf sevgisine talip olanlar önce kendilerindeki sevgiyi temizlemeli ve arındırmalıdırlar. Ancak o zaman kendilerine saf olan sevgiyi cezbetmiş olurlar. İçine başka niyetlerin katıldığı sevgi saf değildir. O sevgiyi, gıda olarak kullanmak da haramdır.

Benim sana olan sevgim, sendeki talebe göre şekillenir. Bu, büyükler ve kuddusiler için de böyledir. Ama sendeki talep de her daim meşru talep olmayabilir. En saf sevgiyle yöneldiğin kimseden dahi sana, hayvani lezzetlerden iz taşıyan şualar gelebilir. Çünkü her insanın yaydığı sinyal, ona ait talepleri ve mahiyetindeki arazları da barındırır. Yani kalbinin sevgisine vücudunun ihtiyaçları da karışır. Böyle olunca her vücudun yaydığı gıdayı herkesin kullanması caiz olmaz. Böylece o sevgi, onu taşıyamayacak kalpler için haram gıda olmuş olur.

SEVGİ HARAM GIDA HALİNE GELEBİLİR

Evet, sevgi dahi çoğu insanda haram gıda haline gelebilir. Her vücudun yaydığı gıdayı kullanmak caiz değil. O tür sevgileri ancak birbirinin mahremleri kullanabilir. Mahremi değilsen kullanamazsın.

Yazık ki ortalık bu tür sevgilerle dolu… Ve yazık ki midemiz ve aklımız gibi kalbimiz dahi haram yahut genetiği ile oynanmış gıdalarla besleniyor.

Allah için sevgide, insanlar birbirinin güzel sıfatlarını severler. O tür sevgiyi besleyen, rahmani sıfatlar ve güzelliklerdir. O yüzden Allah için sevgi karı-koca sevgisinden daha büyüktür. Çünkü karı-koca sevgisini besleyen hazların hepsi rahmani değildir.

Amma birbirini Allah için seven eşlerin sevgisi en büyüktür. Çünkü onun içinde hem ruhların hem sıfatların (dolayısıyla kalplerin) sevgisi var. Hem maddenin bir tür sevme şekli olan (güneşin dünyayı etrafında sımsıkı tutması gibi) çekim kanunu dahi bir tür muhabbettir ve cazibedir ki Allah âlemi o aşk ile bir arada ve bütün halinde tutuyor. Yerçekimi ve diğer tüm çekim kanunları dahi kalbimizde var olan ve bizi birinin etrafında pervane olmaya sevk eden sevginin ve aşkın maddede tezahür eden halinden başka bir şey değildir.

Dolayısıyla eşler, bir de birbirini Allah için severlerse bu sevgi, diğer sevgilerin hepsini aşar. Onun adı ‘meveddet’tir.  Meveddet, ‘Vedud‘ isminden gıdalanır ve saftır.  Vedud karşılıksız ve sınırsız sevmektir; sevdiğinde feda olmaktır. Rab kendisindeki sevgiyi Vedud ile isimlendirdi. Rahmeti gadabını da içine aldı. Nitekim insan dahi kalbî veya bedenî hazzın zirvesine erdiğinde kendisini değil, karşısındakini yüceltir;  “Canım” diye inler!

Amma çok az insan bilir ki o sevgi dahi Allah’tandır. Yani çok az kişi idrak eder ki insanın eşinde gaşy olduğun haz ve lezzet bizatihi Zat-ı Akdes olan Allah’ın bir şeyi var etmedeki kudsî lezzetidir ki onu senin bedeninde açığa çıkarır. Sen onu yaşarsın o tadılmış olur. (Aklını maddi algılarla bulandırma! Sadece hissetmeye çalış! 17. Lema ve 16. Söz)

Yani sevgi dahi kalb gibi bir mahluktur. Kalb sevgi ile beslenir, sevgi disiplinle ve fedakarlıkla… Ve dahi bilinçli bir samimiyetle… Muhabbetin gıdası dahi ihlastır, samimiyettir.

‘KİM O BAĞI ÇÖZERSE ARŞI TİTRETİR’

İnsan sevdiğiyle, her şeyiyle bir ve beraber olmak ister. İçinde can sıkıntısı ve yalan olmayan bir beraberlik… Fakat haram gıdalarla adem alud hale gelmiş insanın tabiatı, bu, cennetin yeryüzündeki bir numunesi olan ‘iki vücudun bir kalp ile yaşaması’ halini taşıyamaz. Çünkü insan, sevgisini daimi kılamıyor. Zira imanını daimi kılamıyor ki sevgisi daim olsun. Tükettiğimiz maddi/manevi gıdalar bizi bundan mahrum kılıyor.

O yüzden de Allah nikâhı var etti. Eğer nikâh olmasa hiçbir evlilik yürümez.  Çünkü her insanın yüreğinde kalbine soktuğu haram gıdalar yüzünden zaman zaman âdem halleri oluşur.  Kalp âdem halinde iken içinde saf sevgi barınamaz. İşte o sevgisizlik oluşup da ruhlar birbirinden ayrıştığında evlilik de hemen çözülmesin diye -çünkü o ayrışan kalpler, sevgi tekrar dönünce birbirilerine yine ihtiyaç duyacaklar- nikâh bağını yarattı ve sıkı sıkı tuttu. ‘Kim o bağı çözerse arşı titretir.‘ buyurdu. Çünkü Rab Teala biliyor ki insanın kalbi, korunmadığı takdirde, ilanihaye aynı hal üzere kalmaz ve her daim aynı sevgiyi ve imanı barındıramaz.

İşte sevgili kardeş, meseleye böyle bakarsan kendindeki huzursuzluk ve sevgisizlik halini de anlarsın.

Bazen insan yüreğinde sevgi doruk yapar. O anda herkes ve her şey daha sevimli gelir. Esasında Cenab-ı Hakk’ın kulda var etmek istediği hal odur.  Bu sevgi almak üzerine değil, vermek üzerine bina edilmiştir. Ama insan bencil olduğu ve vücudunda o hali sürekli kılamadığı için o sevgi halinin var ettiği nimeti kendi nefsi için kullanmaya kalkışır. Helali haram yolda kullanır.

SEVGİ VE AŞK ARASINDAKİ FARK

Sevgiye şehvet rengi katar. Ve maalesef sevgi ile aşk geçişkendir.  Sevgi, insan kalbinin, hayvani şehvetten arınmış, ilahi bir cazibe gücü ve halidir. Aşk ise, içine bedeni çekim gücünün (hayvani şehvetin) katıştığı bir tür sevgidir. Biri ile (sevgi) manevi lezzetler telezzüz edilir;  onun hasıl ettiği ‘meyve’  manadır, huzurdur. Diğerinin içinde bedeni dokunuş da vardır… O yüzden de o hazzın meyvesi maddidir.

Biz Allah’ı severiz ve orda kalırız. Bazılarımız ise ötesine geçmek ister. O’nunla bir tür aşk hali yaşar. O aşktan bazen hikmet, bazen şatahat, bazen cezbe bazen de cünun doğar. Evet, sevgisini, Cenab-ı Hak ile temasa kadar vardıranlarda istiğrak dediğimiz aşk hali oluşur. Onu de herkes taşıyamaz. O zaman da cezbe dediğimiz ve insanın kendisi olamadığı hal ortaya çıkar.

Sevgilerin kavuşumu Rahmani olmalıdır. Değilse, arada ‘akd’ bulunmalıdır (mürşid ile mürid arasındaki gibi). Bu, erkekler için dahi geçerlidir. Peygamber (sav)’in, yanındaki kadının kim olduğunu oradan geçen iki sahabeye izah etme ihtiyacının sırrını anla… ( Aksi takdirde, Şems ile Mevlana gibi itham olunursunuz. Bir kısım romancıların kulakları çınlasın!)

Evet insanın sevgiye ihtiyacı vardır ve o olmadan yaşayamaz.  Yani sevgi, insan kalbinin kullandığı en mübrem gıdadır. Çünkü o da bir mahluktur ve beslenmeye muhtaçtır. Gıdası da muhabbettir. Muhabbetin dahi türlü türlüsü vardır. Nasıl ki bedenimiz için helal ve haram yiyecekler varsa kalbimiz ve aklımız için de haram ve helal gıdalar vardır. Şu ana kadar aktarmaya çalıştıklarım kalbin helal ve haram yiyecekleri idi.

AKIL BESLENMESİ GEREKEN BİR MAHLUKTUR

Akıl dahi bir mahlûktur ve beslenmeye ihtiyacı vardır. Aklın dahi haram ve helal gıdaları vardır.

İnsanın şu üç midesine de helal/sağlıklı gıdalar girmeli. Bu üç midenin herhangi birinden geçip beden sarayına giren haram bir gıda, orada karışıklığa sebebiyet verir. Düzeni bozar.  Haram ve GDO’lu gıdalar gibi haram ve GDO’lu sevgiler ve bilgiler dahi insan manevi bedenine zarar verir.

O yüzden de insan, midesine aldığı gıdalar gibi sık sık aklına ve kalbine aldığı gıdalara da dikkat etmelidir. Bugün insanların yüzde sekseni/doksanı ya aklen ya kalben ya bedenen hasta durumda…  Çünkü insanlar sağlıksız besleniyor. Nasıl ki temiz ve tabiatı ile oynanmamış gıdalar azaldıysa kalbe şifa olacak sevgiler ve akla ışık olacak bilgiler de azaldı. O yüzden de insan hasta… Ruhen hasta, kalben hasta, bedenen hasta…

İşte o yüzden evliliklerimiz çözülüyor, dostluklarımız güvenilir değil, sağlığımız tahterevalli… Ne sağlıklı ilim var, ne sağlıklı muhabbet var ne de sağlıklı gıda kaldı.

Bedenimizin güvenlik bariyerini ‘Sünnet’ programıyla takviye etmezsek halimiz harap!

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir