Haklı Çıkmak Her Şeyi Çözer mi?

Bugünler geçecek. Yeni bir gün kendi imkânları ve şartlarıyla yeniden doğacak… Ve Türk milleti de o dünya içinde hak ettiği yerini alacak, Rabbimin izniyle…

Bugünlerin, kışlar gibi çetin, dağdağalı, sert ve soğuk rüzgârlarının ardından toplumun yüreğine yeniden ılık cemreler düşecek ve bu zamanın can sıkıcı griliği, yerini baharın teravetli çiçeklerine bırakacak inşallah. Yeni bir bahar, yeni bir hayat, yeni bir algı ve yeni bir umut ile gelecek, yeniden kurulacak… Ümit var olun.

Kışın sert, soğuk, insanı çileden çıkartan ıslak ve vıcık vıcık balçığının (yani şu fitnelerin) ardından bahar getirmesi gibi bugün yaşanmakta olan ve hiç de aklın, imanın ve kardeşliğinin kabul edemeyeceği öfke, kin ve nefretin altından inşallah rahmet ve hikmet çiçeklerinin açmaması mümkün mü?

Bazen Ceneb-ı Hak, insan eliyle yeryüzünü kondurulmuş satırları; yerine daha iyisini, daha yararlısını çıkarmak yahut hak etmiş olanlara hak ittiklerini tattırmak için siler, yakar, yıkar.

Bu açıdan bakıldığında insanoğlu, deniz kenarında kumdan kaleler yapan çocuğa benzer. Çocuk büyük bir keyifle denizin kenarında kumdan kale yapar. Sonra bir dalga gelir onu siler süpürür. Çocuk bundan acı duyar, hüzün duyar.

Aynı şey insan için de geçerlidir. Şehirler kurar, medeniyetler kurar, köprüler, hayatlar sistemler kurar. Sonra bir bakarsınız bir afet gelmiş, bir deprem, bir kasırga, bir iç kargaşa, bir istila, bir savaş… Yeryüzüne kondurulmuş o yapıları, o sistemleri alıp götürmüş. Burnundan kıl aldırmayan iktidarlar, hükümetler, devletler, bakarsınız tar u mar olmuşlar. Sovyetlerin bir gün dağılacağını kim düşünebilirdi? Nemrut, kendisini tanrı sanıp Rabbin elçisini ateşe atarken, bir topal sineğe mağlup olacağını aklına getirmiş miydi acaba? Firavun, çoğu kadın ve ihtiyar olan İsrail kavmini yok etmeyi planlayarak onları kızıl deniz ile süngü ve kalkan denizi olan ordusu arasında bir tercihle karşı karşıya bıraktığında ne kadar da mağrurdu? Onu bekleyen akıbetten habersiz…

Bu hadiseler, fitneler, salgınlar ve insan eliyle gelen zulümler bir yönüyle bize ve hak edişimize bakarken birçok yönüyle de bu mülkün gerçek sahibi olan Allah’a bakar.  Kendi rahmetinden olarak saman zaman kullarına bu mülkün faniliğini hissettirir. İnsan hüzün ve büyük bir acıyla anlar ki bu mülk, kendisin ait değil. Fanilik hissini ta yüreğinde tadar. Aklı erenler, maveranın özlemini duyarlar. “Ahirette onu kurtaracak bir eseri yoksa dünyada yaptıklarının da anlam ifade etmediğini” derk ederler. Bir inançsız için bile şu idrak, faydadır, kardır. Belki de o onu rabbine döndürür.

Zaten belaların, musibetlerin, felaketlerin, sosyal afetlerin maksadı o değil mi?

Rabbini unutmuş, ölümsüzlük sanrısına kapılmış, dünya hayatının hazlarına kapılıp onu yegâne maksat bilmiş insanlara; kendini vazgeçilmez sanan, iktidarını, saltanatının ebedi zanneden “ben sizin rabbiniz değil miyim!” sarhoşluğuna kapılmış güçlere, sistemlere, devletlere, muktedirlere, “Hakiki Malikin” kim olduğunu gösteren bu fitnelere, bu kargaşalara, bu kapışmalara bir de o gözle bir bakın! Zaten belaların işlevi bu değil mi?

Kuran “Görmezler mi ki her yıl en az bir veya iki kere onları fitneye atıyoruz” buyuruyor. Ta ki insan, kendisini la-yemut bilmesin. Asıl vatanına özlem duysun.

Sözün piri Mevlana, bela ve insan arasındaki ilişkiyi irdelerken:

O gofti elestu tu goftî bela? /Sırr-ı bela çîst, keşiden bela!

Şukr-i bela çîst ki yani menem/ Halka-zeni dergâhı fakr u fena…

O size “elestu birabbikum” (ben sizin Rabbiniz değil miyim) diye sordu, siz de “bela!” (evet) dediniz.

-Peki, “elestü” (değil miyim) sorusan “bela” (evet!) demenin hikmeti nedir?

-Bela çekmektir!

-Bela çekmenin sırrı nedir?

-Bu fani, kararsız dergâhta, aczini ve fakrını vesile yaparak, Ebedi dergâhın kapısını çalmaktır!

İşte felaketler, belalar, musibetler, kargaşalar, katliamlar, kıyımlar, yıkımlar, linçler hep Rabbini unutan insana O’nu hatırlatmak, insana insanlığını hissettirmek maksatlıdır. Görene…

Bela insanın seçkisidir. İnsan seçer ve çeker üzerine belayı. Rab kendine rahmeti yazdı çünkü. Ant içer ki “Ben kuluma zulmü yazmadım” diye…

Ama insan hırsıyla, zulmüyle, tarafgirlik ve kıskançlığı ile hırsıyla şehvetiyle insafın sınırlarını aşar ve kendi türüne zulmeder, merhametsizlik eder, insafsızlık eder ve nihayetinde, evrenin içindeki “intikam” mekanizmasını harekete geçirir. “Ben müstühakım” dedirtir ve insan işlediği zulmün ücretiyle ücretlendirilir…

Ey Millet Cidden Huzur İstiyor Musun?

Daha bir asır öncesine kadar dünyaya hükmeden bir devletimiz vardı. Sözümüz sözdü. Bir zalime zılgıt attık mı, uykusu kaçar, yüreği titrer, hayatı tutuşurdu. Dünya ona dar olurdu.

Ama o koskoca bir imparatorluk çöktü… Üç beş “ben daha iyi yaparım”çının hırsına, hevesine, kör iktidar sevdasını kurban edildi. 13 milyon insan kaybettik. 13 milyon kilometre kareden 780 bin kilometre karelik bir alana tıkıştık. Bize ait olmayan bir yaşam tarzına, kurallarını başkalarının koyduğu bir dünya algısına mahkûm edildik!

Çünkü sen istikametini kaybettin ey millet. Seni dünyanın efendisi yapan ve dünyanın gübeğini sana yurt olarak veren Takdire sırtını döndün! Kendi nefsinin azgınlığına bakacağına hep liderlerden şikâyet ettin. Hiç kendi nefsini mesul bilmedin! Yaşananların sorumluluğunu bir parça da olsa kendinde aramadın.  Oysa Rabbimiz, “Biz bir memleketi helâk etmek istediğimizde, onun refah içinde yaşayan şımarık elebaşlarına emrederiz de onlar orada kötülük işlerler. Böylece o memleket hakkındaki hükmümüz gerçekleşir de oranın altını üstüne getiririz” buyuruyor.

Bu ayeti doğru anla! Kötü yöneticiler yüzünden bir toplum helak edilmiyor. Toplum helak edilmeyi hak ettiği için Allah onlara hak ettikleri belaya çarptırılmaları için o idarecileri veriyor… Islah edilmesi gereken lider değil, sensin kardeşim sen ve ben! Yani toplum!

Bak ne diyor Kur’an-ı Azimuşşan: “Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine, insanlar arasında yürüyeceği bir Nur verdiğimiz kimsenin durumu, hiç, karanlıklar içinde kalmış, bir türlü ondan çıkamamış kimsenin durumu gibi olur mu? İşte kâfirlere, işlemekte oldukları çirkinlikler böyle süslü gösteriliyor ki kendilerine vaat edilen helakte varsınlar.  Ve böylece, her memlekette en günahkârları oranın ileri gelenleri kıldık ki oralarda hilekârlık etsinler…” buyuruluyor.

Evet, her iki ayette de görülüyor ki, kavimlerini felakete götüren yöneticiler değildir. Onları azdıran toplumun kendisidir. Kötü idareciler, belayı hak etmiş toplumun vebalinden ürüyorlar. Biz iyi olsak Cenab-ı Hak da ona uygun idareciler bize verirdi.

Ama görüyorum bu kimsenin umurunda değil. Herkes diğerine çamur atmakla meşgul! Ey millet, cidden huzur ve sükûn istiyor musun? Nefsine dön ve içindeki çirkinliklerden, şımarıklıklardan, bencilliklerden, hırsızlık arzularından, tamahkârlıktan ve nankörlükten tövbe et. Kendi nefsini ıslah et. Haklı çıkmak için sergilediğin gayretin yarısını, tövbe ve istiğfar için kullanmak nasıl bu memleket süt liman olur.

Ama senin tövbeye vaktin yok. Sen hasmını linç etmenin peşindesin! Bekle ikiniz de birlikte helak olacaksınız! Ve bu hercü merç, tıpkı geride bıraktığımız kış gibi bize temiz bir bahar getirecek. Ama ümit edirim ki o baharda siz olmayacaksınız! Bu kavganın haklı tarafı da olmayacaktır. Ey millet, bu insafsızca çamur atmaların, iftiraların ve inat üzere hareket etmelerin faturasını ağır ödeyeceksin. Ve yazık ki gökler de üzerine gözyaşı dökmeyecek!

Bu kadar mı fitneye teşnesiniz? Bu kadar mı İslam kardeşliğinden habersizsiniz. Bu kadar mı insafsızsınız. Birbirinize öfkeniz, Habil’in gayzını da geçti! İlla da haklı mı çıkmak istiyorsunuz? Kendinize zalim Haccacları mı musallat etmek istiyorsunuz?

Bu ülkenin kargaşaya, parçalanmaya sürüklendiğini görmüyor musunuz? Bu kadar mı hamiyetsizsiniz? Hırslarınız bu kadar mı kör etti sizi?

Merak etmeyin, acılarınıza ağlamak için çok vaktiniz olacak! Merhamet de görmeyeceksiniz. Zira siz birbirinize merhamet etmiyorsunuz ki merhamet bulasınız!

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir