Sevgili Acet, O Soruların Muhatabı BDP Değil

Mehmet Acet kardeşim önceki gün  ‘Biraz da Kürt milliyetçiler düşünsün’ başlıklı dikkate değer bir yazı yazdı.

Dikkate değer dediğimin sebebi, içindeki bir soru. Şöyle diyordu Acet:  “Kürtler, ya da onlar adına kamusal alanı kullanıp, o coğrafyanın hissiyatını yansıtanlar, özellikle de BDP’liler, şu basit soruya bir yanıt vermek zorundalar: Ne istiyorlar?”

Bu soru gerçekten önemli bir soru. Ancak sanki muhatap doğru seçilmiş değil.

Çünkü o soru, Kürtler ile güya onlar adına meydanlarda terör estirenleri aynı kefeye koyuyor. Hâlbuki Kürtlerin talepleri ile PKK ve BDP’lilerin talepleri aynı iradenin yansıması değiller.

Evet, o olayları sergileyenler de Kürttür. Evet, BDP’liler de kendilerini Kürt diye tanımlıyorlar,  PKK da!  Ama onlara hükmeden ruh ve onları sevk ve idare eden el, aynı vücuda ait değil.

Hem şu soru Kürt milliyetçiliği yapanları ‘müteharrik bi’n-nefs’ (yani kendi başlarına ve kendi halkları yararına hareket eden insanlar) konumuna oturtuyor.

Bence o soru iki ayrı kesime yöneltilmeliydi. Birincisi Kürtlere, diğeri de o örgütleri asıl sevk ve idare eden odaklara. Mesela pekâlâ MOSSAD’a veya CIA’ya sorulabilirdi o soruyu, “Ne istiyorsunuz?” diye…

Evet, soru doğru ama muhatap yanlış…

Bugüne kadar BDP’nin dile getirdiği hangi talebini gördünüz ki gündeme alındığı anda o talebinden de vazgeçip başka bir şey istemiş olmasın.

Neden?

Çünkü onlardan sadır oluyormuş gibi görünen bu talepleri,  aslında asıl senaristler tarafından kulaklarına fısıldananlardır. Yoksa gerçekten o teklif ve söylemlerin sahibi kendileri olsalardı, mesele çoktan çözülürdü. Hatırlayın, ne zaman sonuca yönelik adımlar atılmışsa hemen BDP’liler minderden kaçmıştır.

Çünkü Kürt meselesinde hakiki muhatap kendileri değiller. Karar verilse, o kararın arkasında durma iradeleri yoktur. Efendileri ‘Sen de kimsin?’ dese ne diyebilecekler ki? Kimse kendi iradesi ve azmi ile bulunduğu konumda değil ki! Öyle değil mi? Orada iseler, efendilerinin onlara yüklediği vazifeleri henüz bitmemiş olmasındandır. Bir gün Türkiye bu konuda birileri ile masaya oturmak zorunda bırakılsa muhatap BDP olmayacak, emin olabilirsiniz. Kapı komşumuz Irak’a bir bakın mesela. Orada Barzani mi oturdu masaya?

Bugün maalesef, zahirde Kürtler adına Türk hükümetleri ile muhatap olanların hiçbirisi kendi başlarına hareket eden unsurlar ve iradeler değil. Hareketin başındaki adamı boşuna mı paketleyip Türkiye’nin kucağına bıraktılar dersiniz?

Abdullah Öcalan, kendisi Kürt halkının sosyo-kültürel ihtiyaçlarını müdrik olarak o yola girmiş değil ki… Günün modasına uymuş bir solcu öğrenci iken, birileri bölgenin gazını almak, daha doğrusu 1982 anayasasının nifakıyla içimizde pıtrak gibi oluşan bir yığın solcu Kürt gruplarıyla meşgul olmaktansa hepsini bir çatı altında toplayıp takip edebilmek için kurulmuş örgütün başına getirilmiştir. Uzun süre de MİT’in desteğini görmüştür. Onun seçiminde etnik geçmişinin etkisi olmuş mu olmamış mı bilemiyorum…

Hem eğer dikkat etmişseniz, ez kaza Ahmet Türk gibi gerçekten inisiyatif kullanma kabiliyeti ve niyeti bulunan birileri liderliğe gelmişse, hemen onlar değiştirilip yerine söz dinleyenler getirilmiştir. Nitekim Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’e bile tahammül edemediler…

Dolayısıyla o sorunun muhatabı PKK ve BDP’liler değil. Onlara sorulacak soruyu İsrail’e veya Amerika’ya sormanız lazım. Kürt halkına gelince…

Onlara şu soru sorulsa eminim ki “Emin olunuz biz Kürtler başkalara benzemiyoruz. İçtimai hayatımız Türklerin hayat ve saadetinden neşet eder.” (Münazarat, 84) diyecekler ve güya onlar adına hareket eden şu sergerdeleri takbih edeceklerdir.

Evet, Kürtlerin sorunları var. Dillerini unutulmamak, kimliklerini sürdürmek, kültürlerini yaşatmak istiyorlar ve bu talepleri de haklarıdır. Bunu yaparken de  birilerinin saklı niyetlerine kapılıp da o toprakları, ona buna peşkeş çekmezler. Zira iyi bilirler ki, o topraklarda asıl gözü bulunan İsrail’dir. O toprakları ele geçirmek iki bin yıllık bir düştür. Oraları ele geçirip Arz-ı Mev’ut haline getirmek…

Tıpkı Şerif Hüseyin ve etrafındakilerin aldatıldığı gibi şimdi de birtakım heveslilerin ihtirasını tahrik ederek, Arapların başına getirilenler Kürtlere yaşatılmak isteniyor.

İlk körfez hareketi olduğunda ben Türkiye’nin de Amerika ile birlikte oraya girmesinden yana olmuştum. Maksadım bugün yaşanmaya başlanmış hadiselerin bir parça önüne geçebilme ümidiydi. “Bu hareket Irak’ı parçalayacak; bir Şii devlet var edilecek. Bir de İsrail’e bağlı biberon bir İsrail var edilecek. Bu hareket II. Babil Operasyonudur, Türkiye buna müdahil olmalı ve oyunu bozmalı.” diyordum. Olmadı ve mukadder olan oldu. Eğer Suriye’de bir rejim değişikliği olmazsa, ittihad-ı İslam en az 50 yıl daha geriye atacak…

Türkiye Şii bir dünya ile bloklanacak ve Sünni dünya ile irtibatı kesilecek.

Dolayısıyla, samimi ve hakiki bir İslam unsuru olan Kürtler kimsenin umurunda değil.  Ama İslamın birlikteliği açısından Kürt bizim için çok şey ifade ediyor. Bu kavim, hakiki bir İslam ittihadının parçası olabilir. Zaten asıl ifsat etmek istedikleri de bu manadır, Kürtlerin bu misyonudur!

Yoksa Allah korusun, o topraklar PKK’nın insafına bırakılsa yarı Kürt nüfusu mahvedilir.

Yine Acet kardeşim ‘BDP bir karar vermeli.’ demiş. Hakikaten, BDP’nin bir karar verebilme ve o kararı kendi inisiyatifiyle sürdürebilme iradesi olduğuna inanıyor mu?

İnanıyorsa onlara sorsun ‘Ne istiyorsunuz?’ diye.

Cevapları belli: Ayrılık! Tabi onun ne anlamına geldiğini, bedelinin ne olabileceğini de bilmeden!

Peki, ayrılığı Kürt halkının kendisi istiyor mu?

Ben sanmıyorum. İsteyen, yüzde 17’lik bir kesim bile çıkmaz.

Ama siz o topraklarda yaşayan insanları korumaktan aciz kalır, birilerinin sizin topraklarınız üstünde racon kesmesine müsaade eder ve o bölgeden yükselen seslere tercümanlık yapmayı BDP’lilere ve PKK’ya bırakırsanız, o topraklardan daha çok cenaze gelir, daha çok acılar yükselir.

Sevgili Acet kardeşim… O sorunun muhatabı PKK ve BDP değil. Onlara soracağınız soruyu doğrudan İsrail’e sorarsanız daha kestirme yoldan cevap alırsınız!

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir