Suriyeli Vatandaşlar Etrafında Bir Tezekkür

Sık sık okuyucularımdan özür dileyerek yazıya başlamaktan usandım ama çaresizlikten yine özür dileyeler başlayacağım yazıma…

Malum önce gözlerim kapandı, sonra ameliyatla açıldı ardından ödem yaptı ve yeniden görme sıkıntısı yaşadım. Şu birkaç gündür elhamdülillah ekranda yazdıklarımı görebilir hale geldim. O yüzden de ilk iş olarak siz okuyucularımla buluşmak istedim.

Nasılsınız görüşmeyeli?

“Size Türkiye’nin hali nicedir?” diye de soracağım, ayıplayacaksınız. Ayıplamayın. Çünkü kitap ve gazete okuyamadığım şu dönemde doğrusu televizyon ve radyo da dinlemedim.  O yüzden dünyanın ahvali nicedir tam bilemiyorum.

Ne var ki gezdiğim gördüğüm beldelerde ve şehirlerde, dinlediğim insani hikâyeler, Suriyeli mülteciler meselesine artık Türkiye’nin ciddi bir şekilde eğilmesi gerektiğini gösteriyor. Hikayeler dramatikleşiyor ve öfkeler patlama noktasına gidiyor.

Kimisi bu kadar insanın Türkiye’ye alınmasından çok şikâyetçi!

Kimisi memnun. Memnun olanların ekseriyetinin ucuz işçi çalıştırma şansı(!) yakalamış işverenler olduğuna şahit oldum. Fırıncıdan lokantacıya, kebapçıdan yazlık tesisat işleticisine ve inşaatçısına kadar! Yerli işçiye 5 lira verirken, Suriyeliyi bir liraya çalıştıran çok insan var…

Bir kısım insan da var ki tedirgin, kaygılı. Onlardan biri de benim.

Daha önce de değişik yazılarda temas ettim. Suriyeli vatandaşların Türkiye’ye gelmeleri için el altından yoğun bir şekilde teşvik edildiklerini, yerlerinden ayrılmak istemeyenlerin de Esed güçleri ve PYD teröristleri tarafından tedirgin edilerek Türkiye’ye sürüldüklerini yazdım. Hatta bundan iki sene önce bu işin simsarlarının çıktığını, insanları kasıtlı olarak Suriye’ye sürdüklerini ve karşılığında da büyük kazançlar elde ettiklerini yazdım.

Ta baştan itibaren bunun bir üst aklın işi olduğunu da vurguladım.

Çekiç Güç ile başlayan ve nihayet Amerika’yı, PYD terör örgütünü aleni şekilde desteklemeye sevk eden projenin amacı, Erbil ve Musul’dan başlayarak ta Akdeniz’e kadar, Irak ve Suriye topraklarında 30 kilometre derinlikteki alana yayılmış bulunan Türkmenlerden arlandırmaktı.

Bu, Türkiye’nin de basiretsizliği –hadi öyle demeyelim maraz halini alan merhametinden diyelim- sayesinde hemen hemen tamamlandı.

Kuzey Irak bölgesindeki Türkmenler, bizzat Amerika ve Peşmerge işbirliği ile temizlendi. Musul ve Kerkük’ün tapu kayıtları yakıldı.

Suriye’nin kuzeyindeki Türkmenler ise PYD-Amerika, Esed-Rusya işbirliği ile yok edildiler ve yerlerinden sürüldüler. Boşaltılan yerlere de bir kısmına PYD militanları, diğer bir kısmına da Şiiler yerleştirildi.

Esed ve Rusya işbirliğinin daha derin bir amacı vardı. Bölgeyi Sünni unsurlardan temizlemek! Güney Suriye’de yapılanlar da buydu.

Bugün Suriye ve Irak, Haçlıların Kudüs’ü ilk işgal ettikleri dönemdeki demografiye dönüşmüş durumdalar… Sünni nüfus perişan, heterojen nüfuslar tüm bölgelere hâkim durumda.

Bu haksızlık zeminini kullanan IŞİD, güya Sünni bir karakter göstermekle birlikte, yaptıklarıyla, BOP’un gerçek planlayıcılarına hizmet ediyor.

Hâsılı, Suriye ve Irak, Türkmenlerden ve PKK ve Esed boyunduruğunu tanımayan Kürt ve Araplardan temizlenmiş bulunuyor.

Nereye Gitti Bu İnsanlar?

Suriye 13 milyonluk bir ülke idi iç savaş başlamadan. Şimdi 5 milyon civarında olduğu söyleniyor. Bu yedi milyon insan nereye gitti?

Tabii ki en büyük kısım; yani yaklaşık 4 milyonu (3 milyon 700 bin) Türkiye’ye geldi.

Türkiye almasın mıydı? Tabii ki komşunuzda yangın varsa sel baskını varsa size sığınacaklardı. Sığındılar. Ve Türkiye tüm dünyanın birlikte yapması gereken yardımı tek başına yaptı, mağdurlara kucak açtı. Mağdura kucak açmak iyidir. Ama mağdura kucak açıyorum diey kendini mağdurlar safına düşürmek doğru değildir. Kur’an “vela tukattir vela tubezzir…” (İsra, 26-27) diyor

Ama Türkiye bununla kalmıyor. Şimdi bu insanlara çifte vatandaşlık hakkı veriyor. Yeterince yapılmış bir tartışma sonucu böyle bir karar alınıp alınmadığını bilmiyorum ama ben bunu doğru bulmuyorum.

Türkiye’ye sığınmış unsurların içinde provokatif unsurlar bulunması da muhtemeldir ve hem de vardır. Yarın bunların Türkiye’nin başına bela olmayacağını kimse garanti edemez. Üstelik de Kürtler, Kürtlerin yoğun bulunduğu bölgelere ve Araplar, Arapların bulunduğu bölgelere yerleştirildiler. Zaten kritik olan bölge yapısı daha da kararsız hale getirildi. En küçük bir sosyal patlama bu bölgeleri ateş yerine çevirir.

Sosyoloji denilen bir hakikat var ve siz onun usullerine riayet etmezseniz, bir gün gelir, bu bölgelerde yaşanacak sosyal patlamalar, ayrışmaya kadar varır.

Amaç Da Bu Ya

Zaten size açık söyleyeyim, nihai amacın bu olduğu kanaatindeyim; Türkiye’yi kargaşaya sürüklemek ve nihayet Anadolu’da ‘Türk İktadırı’na son vermek. Çünkü Tanah, ahir zamanda gerçekleşecek büyük Yahudi kırımının Türkler eliyle olacağını ima ediyor. “Kuzeyden gelecek, kavim kıran kavim…”  diyor

1992 yılında yazdığım “II. Babil Operasyonu” yazısında, Irak’ın sonun geleceğini, bu operasyonların arkasında Siyonistlerin, “Büyük İsrail Devleti”ni kurma emelleri bulunduğunu, o yüzden de işe, kadim İsrail Devletini yıkan bölge halkından başlandığını yazmıştım. İsra Suresinin ilk 8 ayeti de bu gelişmeleri açık seçik anlatır…

Malum, Babil (Güney Irakta kurulu bir devletti) Kralı Nebukadnezar, Kudüs merkezli İsrail devletini yıkmıştı, Güney İsrail devleti olan Yehuda’yı da Kuzey Irak devleti olan Ninova yıkmıştı. Ninova kralı sonradan Ester( ) adında bir Yahudi kızıyla evlenip devletin idaresini Yahudilere bıraktığı için, bugünün Yahudileri de yıktıkları Irak’ın o bölgesini, şimdi Kürt olan eski bir Yahudi aileye bıraktılar… Babil’i ise (Güney Irak bölgesini) “kadim dostları” olan Farslara (Meşhedi Farslara –ki İslam’a düşmanlıkta Yahudi’ye pabuç bırakmazlar- ) verdiler. Çünkü Pers kıralı onları Babil esaretinden kurtarıp Kudüs’e dönmelerini sağlamıştı…

Türklere gelince… Hem Tevrat’ta hem Kur’an’da Yahudilere şamar vuracak kavim olarak gösterilir. Tabii ki açık seçik yazılmaz bu. Kur’an’da “Nuh’un çocukları” diye geçer, Yeremya ve İşaya’da( ) “Aslanlar yurdunda oturan kavim kıran kavim…” diye geçer. Kuzey’den gelecekler ve artık küstahlıkları arşa ulaşmış beni israile haddini bildirecek!

O yüzden bu bölgede tüm planlar bu eksende cereyan eder. Zaman zaman eskatoloji dediğim, kıyamet senaryosu dediğim bu. Evet, bütün siyasi çekişmeler, kıyamet senaryosu etrafında dönüyor. Yahudiler arzı mevud denilen bölgede devlet kurmadıkça kıyamet kopmayacak diyorlar. Kur’an ve Resullah 8sav), kıyamet kopmadan, Yahudilere İslam’a yaptıklarının cezası olarak çok ağır bir ders verileceği bildirilir. Herkes o gün için eteğine taş topluyor. Veya düşmanlık ve dostluğunu bunun üzerinden yapıyor.

Kıyamet senaryosu olmayan devletler ise, senaryosu olmayanlara peştemalcılık hizmeti yaparlar ve karşılığını alırlar.

Evet, Türkiye ve Türk halkı, tüm dünya olaylarının merkezinde yer alıyor ve daha da alacaktır. Hadiseler de daha da bizim etrafımızda yoğunlaşacak.

Tüm dünya sana tuzak kurarken senin her hareketini doğru yapman gerekir. Ama bu da bir ferasetle olur.

Bu ferasetin millette oluştuğunu görüyorum. Devlette de işin farkında olan var. Ama maalesef Dışişlerimiz hala eski monşerlikten tam kurtulamamış.

Zokayı hemen yutuyorlar. Suriye meselesinde kendimizi iyot gibi açığa düşürmemiz, ikinci bir Baltacı Mehmet vakasıydı adeta…

Süleyman Şah türbesini çekmemiz öyle…

Suriye’den buraya sığınan herkese kucak açmamız öyle…

Keza Türkmenlerin yerlerinden sökülüp kaçmalarına göz yummamız öyle… Bunlar maalesef basiretsizce yapıldı… belki başka çaremiz de yoktu, biliyorum ama doğru şeyler değildi…

Bununla birlikte ben hala umudumu koruyorum.  Allah’ın bu kavme, daha doğrusu sağlam iman üzere kalan Müslümanlara yardım edeceğine inanıyorum.

Allah (cc) “Ve mekeru fe mekerallah” buyuruyor. Siz tuzak kurun, ben de tuzak kuracağım veya siz bir takım stratejiler oluşturup ona göre hareket ediyorsunuz, benim de stratejim var, Allah galip gelendir… demeye getiriyor Kuran.

Doğru hareket etmek, bilinçli davranmak zorunda Türkiye… Elbette Suriyelilere kucak açmak insaniydi. Ama bunun yaparken de kendi yapısını koruması da gerekiyor.

Yavuz Sultan Selim’in, O bölgelere hem de en stratejik bölgelere Türkmenleri yerleştirmesi uzak görüşlü bir devlet adamlığıdır. O beş yüz yıl sonrasını görerek hareket etmiş.

Bizimkiler 5 sene sonrayı görseler yeter…

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Yorum Yok

  1. Sayın BULUT yazılarınızda gerçek ve ciddi bir araytırmacı bilgileri mevcut. O nedenle iştiyakla okurum.
    Allah razı olsunn sizden ve aba-i ecdadınızdan. Yukardaki yazınızda ” Aslanlar yurdunda oturan kavim kıran kavim ” Türkiye demektesiniz. beanim araştırmalarımda afganistan’dan gelecek iki oldu, Seyid Hasanrî ve Şuayb isimli
    sünni mezhebinden iki komutan ” Onlar önlerine dağlar çıksa, aşarlar. İlya’ya kadar gidecekler ” buyrulan Afga-
    nistan’da yaşayan Türklerden olacağını tahmin ediyorum.
    Nuhun çocukları tabiri de ” Türkiye’de yaşayan Türkleri kapsamamaktadır. ” Bu ordu İran’ı ve Irak’ı batı koalisyonu Süfyani’nin ordusunu İstehar kapısında dağıttıktan sonra, İran’a adil bir nizam kuracaklar. Irak’taki sünnileri kurtaracaklar ve Hz. Mehdi’ye biat edecekler diye bildirilmekte ise de; Hz. Mehdi’ye olan biatın Türkiye’ye biat olacağına kesin gözüyle bakıyorum. Çünkü Hz. Mehdi ks. Türkiye’den çıktı ve şahs-ı mânevî icraatları devam ediyor. Ta bütün dünyaya hakim olana kadar…. selam ve saygılar sunarım.

Mehmet Keşli için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir