Türkiye’de siyasi tartışmaların en dibe vurduğu tüm zamanlarda, Batı’da Türkiye’yi de çok yakından ilgilendiren ciddi kararlar alınır.
Belki bu benim takıntımdır. Bilmiyorum tesadüf müdür, pimpiriklik mi? Ama kendimi bu yargıdan bir türlü kurtaramıyorum. Ne zaman Türkiye’de siyaset tartışmaları belden aşağı seviyeye düşmüşse, birilerinin bizim can damarlarımızdan birini kestiğini, yıllar sonra öğreniriz hep.
Şimdi siyasetin dibe vurduğu şu günlerde aynı şeyler oluyor diye işkilleniyorum. Veya bir yerlerde Türkiye’yi ilgilendiren çok önemli kararlar alınıyor diye şüpheleniyorum.
Ve tuhaftır, Türkiye’de siyasetin seviye kaybettiği zamanlarla balinaların topluca intihar ettiği zamanlar hep örtüşüyor.
Geçenlerde yine bir grup balina bir yerlerde intihar etti. Türkiye yine seviyesiz bir tartışma içinde ve benim de o balinaları intihara sevk eden türden hisler içimi karartıyor. Duyargalarım hassas olduğu için mi bilmiyorum yoksa hakikaten önsezilerim güçlü olduğu için mi hadiselerin kasveti gelmeden önce yüreğime çörekleniyor.
Evet yine yüreğim kasvetli ve sebepsiz yorgunluklardan dolayı uyuyamıyorum. Buna benzer bir huzursuzluğu 1995 seçimleri öncesinde de yaşamıştım. O zamanlar ‘kargaşa’ başlıklı bir yazı yazmıştım. O yazıda, Refah Partisi’nin büyük ihtimalle birinci parti olarak seçimden çıkacağını ve birilerinin onu iktidar yapmamak için millete tebelleş olacağını yazmıştım.
Şimdi yine birtakım odakların benzer hazırlıklar içinde olduğunu hissederek tedirgin oluyorum.
İki hafta önce Kıbrıs’ta idim. Konuştuğum birçok insan, 12 Haziran’dan sona kargaşa olacağı düşüncesini ifade edip durdu. Zaten bende var olan bu tedirginlik, iyice nüksetti ve belki de abartılı bir etki yaptı. O söylentinin peşine düşünce sözün kaynağının Şeyh Nazım Kıbrısî hazretleri olduğunu öğrendim. Kıbrısî hevesinden konuşacak bir insan değil. Milleti telaşa düşürmek gibi bir amacı da olamaz. O zatların hissiyat ve algıları normal insanlarla kıyaslanmayacak kadar kuvvetlidir, bunu biliyorum.
Bir hissiyata tâbi olup kara bir tablo çizmek doğru bir tavır olmadığı gibi bunun bir faydası da yok belki. Fakat tamamen görmezlikten gelmek de doğru olmaz.
Esasında hadiseler artık neler olabileceğine dair ufak ufak ipuçları vermeye de başladı. Çürük Türk derin çeteciliğine her türlü taşeronluk hizmeti vermek için teşne olan PKK, istenilen doğrultuda eyleme geçmiş gibi görünüyor.
Şu günlerde Kandilli’den gelenler yakalanıyor. Onlarla birlikte şehirlerde yapılacak büyük eylemlerle ilgili planlar ele geçiriliyor, AK Parti büroları ve merkezleri basılıp bombalanıyor. Etiler’de Akmerkez’e 50 metre mesafede patlatılan bomba, net bir habercidir; oyun kurucuların, sandıktan kendi arzu ettikleri sonuç çıkmadığı takdirde neler yapabilecekleri hususunda…
Bilindiği gibi yeni hükümetin önünde duran en ciddi görev, yeni Anayasa’dır. Ekseriyetin mutabakatını almayan bir Anayasa elbette sıkıntıdır fakat, mevcut Anayasa ile devam etmek daha ciddi sıkıntıdır.
PKK, önümüzdeki dönemde kesinlikle özerkliği ve yarı bağımsızlığı gündeme getirecek. PKK’nın akıl hocaları güçlü oynuyor ve gerçekten işini bilerek yapıyorlar.
AK Parti karşısında, tam bir bloklaşma sağlanmış durumda. Türkiye’nin AK Parti dışındaki tüm renkleri aynı karede birikmeye başladı. Bu, CHP’den MHP’ye hatta DP’ye kadar tüm partilerin aynı el tarafından sevk ve idare edildiğine mi işarettir yoksa hakikaten mutabık olmalarını gerektirecek bir durum mu var, doğrusu üzerinde durmaya değer bir konu. Çünkü şu mutabakat, esasında fıtri olmadığı gibi normal şartlar altında vuku bulacak bir durum da değil.
Siz ister Ergenekon deyin, ister Türkiye’deki Gladyo deyin –bilenler bilir, ben onlara zındıka komitesi diyorum yazılarımda- bu işlerin araksında kim varsa bu kere güçlü oynuyor. Sadece iktidar değiştirmek için oynamıyorlar üstelik. Amaçları, ‘Batı’nın boyunduruğu’ndan çıkmaya niyetlenen Türk milletini cezalandırmaktır.
Amerika’nın Ortadoğu’da gerçekleştirdiği ilk darbe, İran’da iktidara gelir gelmez İran Petrollerini millileştirmeye kalkışan Musaddık’ı devirmesiydi. Tabii ki gerekçeleri ve bütün dertleri(!)İran’ı komünizm belasından(!) kurtarmaktı. Tıpkı 11 Eylül’den sonra Irak’a demokrasi getirdikleri gibi…
Ömer Özkaya kardeşimin o darbeyi anlatan eserini (Nasıl Darbe Yapılır? (Amerika’nın Ortadoğu’daki ilk Operasyonu); Paradoks Kitaplar) okurken, insan Türkiye’nin Batı tarafından nasıl sağlam bir kazığa bağlandığını da görüp anlıyor.
Esasında Türkiye bir İran kadar bile bağımsız hareket edememiştir Amerika’ya ve Batı’ya karşı. Şimdi Türkiye yeni yeni onların çizdiği planın dışına çıkmaya çalışıyor. Bunu siz ister AK Parti’nin eseri sayın, ister Türk toplumunun doğal gelişmesinin ve büyümesinin bir eseri… Evet, Türkiye daha yeni yeni Batı tarafından içine düşürüldüğü ‘Ergenekon’dan kurtulmaya çalışıyor. Elbette Ortadoğu’yu yarım yüzyıldan fazla bir zamandır şekillendirmeye çalışanlar da boş durmayacak ve bu çabayı cezalandırmak isteyecektir!
İşte yaşanmakta olan kafa karışıklıkları ve gerçekte kimin hain kimin sadık, kimin dürüst kimin hin, kimin milli kimin Batıcı olduğunun birbirine karışmış olmasının arka plandaki sebebi de bu.
Türkiye hızla bir kaosa doğru sürükleniyor. Bu aşağılık tezgâh nasıl bozulur, hangi reşid adamlar bu siyasi kargaşanın içinden kendilerini dışarıya taşıyıp halka oynanmakta olan oyunu gösterir ben de bilemiyorum.
Çünkü bu oyunun da akim kalması gerektiğine dair kuvvetli bir ümidim var. Evet, okuyucularım sık sık “Türkiye 2016 yılına kadar mutlaka birliğini korumalıdır.” dediğimi bilirler. Birtakım rivayetlerden hareketle yaptığım bu öngörü, yalnız bana ait bir kanaat de değil. Stratejistlerin “kâhin” lakabını verdikleri G. Freidman (Stratfor adındaki ünlü think-tank kuruluşunun başkanıdır kendisi) da bunu ifade etmişti Berivan Oruçoğlu’na verdiği röportajda. Ona göre önümüzdeki on yıl içinde bir iç çatışma yaşanmazsa Türkiye bölgesel güç olma yönünde çok önemli bir atılım yapacak.
Şimdi topluma Kürdüyle Türküyle bu topraklarda yaşayanlara sağduyu ile hareket etmek düşüyor. Kesinlikle oyuna gelmeme zamanıdır.
Türkiye nereye koşturuluyor, kim dost kim düşman beili değil. Çünkü şu günlerde yaşanmakta olanlar, bir milletin hayatında üç yüz yılda bir ya yaşanır ya yaşanmaz cinsinden olaylardır. Anlaşılıyor ki mücadelenin son kertesine geliniyor. Türkiye, dizginlerini, onu bugüne kadar sımsıkı tutanların elinden kurtarmak için var gücüyle çabalıyor. O yüzden onlar da tüm adamlarını ve tüm imkânlarını aleni bir şekilde sahaya sürerek hegemonyalarını sürdürmeye çalışıyorlar.
O yüzden Demirel ile Perinçek, Kılaçdaroğlu ile Türker, Cindoruk ile Kanadoğlu, Namık Kemal Zeybek ile Haydar Baş, Engin Alanile Apo, Irkçı ulusalcı Beyaz Türkler ile PKK aynı safta buluşabiliyorlar.
İnsanın ‘bu kadar farklı kesimler ittifak ediyorlarsa bir bildikleri vardır’ diyesi geliyor ama bu fıtrî değil, normal değil… Bugüne kadar en bariz meselelerde bile ittifak edemeyen şu insanların böyle tıpış tıpış AK Parti aleyhine ittifak etmeleri, Sayın Gül’ün, Cumhurbaşkanı seçtirilmemesi için yapılan ittifakı hatırlatıyor. O zaman güya milletin ve ülkenin hayrına olsun diye Meclis’e girmeyenlerin, nasıl tehdit ve şantaj ile hizaya sokulduklarını biliyoruz. MHP’ye diz çöktüren kasetlerin, diğer bir kesimi de ‘ittifak etme’ye zorladığını söylemek çok da absürd durmuyor herhalde.
Bence çok sinsi bir plan devrede. Çünkü ‘Sahip’, bütün ‘kulları’ndan ve ‘uşakları’ndan hizmet bekliyor. Bugüne kadar besledikleri herkesten bağlılıklarını göstermelerini istemektedir. İşte o yüzden bu seçim aynı zamanda görmesini bilenler açısından maskeleri düşüren bir seçim olacaktır. Önümüzdeki günlerde daha da büyük hayretlere neden olacak ittifak ve çıkışlara tanık olursanız şaşırmayın!
Kim kimin emrindedir, kim kimin adamıdır, kim kimden beslenmiştir göreceğiz. Herkesin efendisine hizmete mecbur kaldığı bir dönem…
Arzu ettikleri netice alınmadığı takdirde, hiç tereddüt etmeden milletin canını yakacaklarını düşünmek akıl dışı değil. Ki sanırım bunun için ciddi hazırlıklar var. Belki de gerek Fethullah Gülen Hocaefendi’nin herkesi gayret ve duaya çağırması ve gerekse Şeyh Nazım Kıbrısî’nin ‘kargaşa geliyor’ diyerek milleti uyandırmaya çalışması bu yüzdendir…
Evet, tedirginim ve içim kasvetli. Ama yüreğimin bir yerinde de kuvvetli bir umut ve güven var ki Rabbim bu millete himmet edecek ve nurunu tamamlayacaktır.
Allah doğru yerde doğru tarafta durmayı nasip etsin!