Ya Ak Parti Düşecek, Ya İsrail Hükümeti

Hala mı PKK diyorsunuz? Hala her olup biteni PKK’dan mı biliyorsunuz?

Elbette bu cinayetleri, bu vahşetleri işleyen biri var. Elbette gözünü kan bürümüş  caniler var. Ama inanın, bunlar dün, derin devlet diye kendilerini millete yutturmuş cuntacı Ergenekoncuların tetikçisi idiler bu gün de İsrail’in, Amerika’nın şunun bunun tetikçileri…

Onlar bu topraklara ait değiller. Kürt de değiller. Kürtler, İslam’ın en sadık ve en samimi unsurlarıdırlar. Bunlar ise ilk fırsatta Yezidiliğe döneceklerini saklamıyorlar.

Kürtler bilmiyor mu geçen yüzyılın başında yaşadıklarımızı? Türk milletini İslam’dan koparmak için yapılanları unuttular mı? O acılar birlikte yaşadık. Bir daha mı kanacaklar?

Hayır. PKK, Kürt halkını temsil edemez. Zaman zaman kendini öyle sanıyor olabilir. Ama şu Müslüman halka, birtakım oldubittileri dayatmak isteyenler tarafından kullanıla kullanıla tıpkı DHKPC gibi inandırıcılığını ve itibarını kaybetti. Hasan Sabbah’ın haşhaşîleri gibi, kiralanıp kullanılabilir bir şer çetesinden farksız haldeler…

Esasında PKK’nın, Kürt halkı adına mücadele verdiği dün de yalandı bugün de yalandır. TC derin devletinin, doğudaki nüfusu seyreltip batıya yönlendirmek için oluşturduğu Kürt karşıtı bir oluşumdur. Bakmayın sonradan, birilerinin kontrolü ele geçirip onu TC’ye karşı da kullandığına! APO’yu babamızın hayrına mı yakalayıp bize verdiler? Örgütü başsız bırakıp menfur emelleri için kullanmaya başladılar. PKK’nın bütün başarılarına(!) bakın, hepsi bizim ihmalimizle işlenmiş vahşetlerdir! Çoğunu ellerini kollarını sallayarak işlediler…

Oradan buradan devşirilmiş, çoğu Kürt bile olmayan bir yığın dönmenin, Müslüman ve mazlum Kürt halkıyla ne ilgisi olabilir? Elbette onların içinde kandırılmış, aç sefil kaldığı için dağa çıkmış Kürtler de vardır. Fakat bu, PKK’yı bir Kürt örgütü yapmaz. Abdülhamid’e azil evrakını sunanlar da Türk halkı adına hareket ettiklerini söylemişlerdi. O hainlerin Türk milleti ile ne kadar alakası varsa, bu PKK’nın da Kürt halkıyla o kadar ilgisi var. O gün, Abdülhamid’e karşı kinlerini öyle dışa vuranlar, şimdi de PKK’yı kullanıyorlar… Abdülhamid, Yahudi canilerine toprak verseydi, kızıl sultan mı olurdu?

PKK, ‘İslam düşmanlığını’ temel prensip edinmiş, ‘batıya uşaklık etmeyi şeref bilmiş’, kendi halkına kan kusturmuş insafsız bir rejimi ayakta tutabilmek için yaratılmış bir frankeştayndır. Kendi halkına karşı kullanılmak için var edilmiş bu ejderha, şimdi kendisini var edenleri de ısırıyor. Tabii acısını millet çekiyor. Çünkü onun da azim vebali var!

BU MİLLETİN GÜNAHI!

Elbette bütün bu yaşananlar bir hak ediştir. Allah zulmetmez ve zulmü murad etmez. Başa gelen hiçbir bela, hak edilmeden gelmez (Ali İmran, 108; Mü’min, 31) Yaşananlar, ne kadar zulüm gibi görünse de kader-i ilahi nezdinde bir hak diştir, adalettir. Çünkü kader esas sebeplere bakar. Biz millet olarak müstahak olmasaydık, bunlar başımıza gelmezdi.

Bakın, kaderini Türk halkı ile birleştirmiş bir halk –belki de halkları-, 70 yıldır aşağılandılar, horlandılar ve her fırsatta insafsızca hırpalandılar. Bazen bir kişi yüzünden binlercesi insani haklarından bile mahrum edildiler. Elbette Kürt halkına bunu reva görenler, Türk milletini de dininden ve haysiyetinden mahrum ettiler. Mukaddeslerimizi yok ettiler.

Elimde Kazım Çiçek kardeşimin yazdığı –daha sonra detaylı değinmek isterim inşallah-  Sivas Kampı isimli kitap var şu günlerde. Okudukça tüylerim ürperiyor. Çoğu seyyid olan o masum insanların nasıl hakaretler ve tahkirlerle sürüm sürüm sürüldüklerini okudukça, insan Türk olmaktan ve TC vatandaşı olmaktan utanıyor. Bütün o şenaatler, o cinayetler Türk milleti adına işlendiler ve onun hanesine yazıldılar.

Elbette milletin günahı sadece bundan ibaret değil!

*Bu millet, ‘ulu hakan’ dediği Abdülhamit’in, zulmen indirilmesine tepkisiz kalmıştır.

*Bu millet, 20 yıl önce yazdığı bir kitaptan dolayı (İskilipli Atıf Hoca) âlimlerinin asılmasına sessiz kalmıştır.

*Bu millet, bir kişinin işlediği bir hataya (Şeyh Said olayı) binaen binlerce masum âlim, ulema ve seyidin sürülmesine sessiz kalmıştır…

*Bu millet, 33 masum insanın evlerinden alınıp (Muğlalı olayı) yok yere kurşuna dizilmelerine sessiz kalmıştır.

*Bu millet, ‘yeter söz milletindir’ diyerek milletin davasına baş koyan bir başbakanının asılmasına seyirci kalmıştır.

*Bu millet, önce insanların eline silah verip birbirine kırdıran sonra da siz kavga ediyorsunuz diye idareye el koyup herkesi hapishanelere tıkanlara karşı sesiz kalmış ve onların dayatması olan Anayasa’ya yüzde 92 ile evet demiştir!

*Bu millet, hak isteyen herkesin berdar edildiği saklı tiranlığı cumhuriyet zannetmiştir.

*Bu millet kanunda keyfi muameleyi çağdaşlık bilmiş, kendisi gibi düşünmeyenlere dünyayı dar etmeyi laiklik sanmış, istediği gibi hareket etmeyi bağımsızlık bellemiş bir rejime ve onun çanakçılarına yıllarca sessiz kalmış hatta baş tacı etmiştir…

*Bu millet, oğlu şehit düşen başı örtülü ananın, yavrusunun cenaze merasimini kışlanın dikenli tellerinin ardından izlemesine tepkisiz kalmıştır.

*Bu millet, güya ‘terörle mücadele ediyoruz’ diye birtakım askerlerinin, bölge halkına insan dışkısı yedirdiği iddialarına karşı duyarsız kalmıştır…

*Bu millet okullarına, üniversitelerine ve kışlasına sırf başı örtülü diye Müslüman bir kadının –velev ki ziyaret için olsun- sokulmamasına seyirci kalmış, hatta alkış tutmuştur…

*Bu millet adaleti yargısal cuntacılığa alet edenlere tepki vermemiştir…

* Ve bu millet dinsizliği ve ahlaksızlığı medeniyet diye dayatmış ekipleri baş tacı etmiştir. Böyle bir millet hiç kusura bakmasın, yaptıklarının bedelini ödemedikçe huzur yüzü bulamaz. İkinci körfez savaşı öncesinde gittiğim Irak’ta enformasyon bakanına ‘Başınıza gelenler, Osmanlıya olan ihanetinizden olmasın?” diye serzenişli bir soru sorduğumda o“Sah, doğru”  demişti, “Biz efendimize ihanet ettik, bedelini ödüyoruz. Ya siz! Siz ceddinize ihanet ettiniz. Bakalım siz nasıl bedel ödeyeceksiniz?’ demişti.

İşte ödüyoruz ve ödemeye devam ediyoruz…

Amma adalet-i ilahiyenin cilvesindendir ki hak edilen musibet gelip çattıktan sonra insan masum olur! Bu millet 146 yıldır, bedel ödüyor ve artık masum muamelesi görmeyi hak etti. O yüzden de hakkıdır ki ayağa kalsın ve bir mağdur ve mazlum olarak ilahi adaletten payını istesin!

İşte bugün Türk milletinin yaptığı budur. Israrla ayağa kalkmasının ve ikide bir ‘haksızlık ediyorsunuz, çifte standart yapıyorsunuz’ diye dünyanın karşısına dikildiğinin sebebi de budur.

Çünkü artık fark etti ki bu oyunda ateş hep onun hanesine, acı hep onun yüreğine düşüyor. Evi yanıyor, evlatları yanıyor, eski dostları yanıyor. İklimi yanıyor, coğrafyası yanıyor. Başına aldığı darbelerin etkisi geçmiş değil. Hala sersem gibi ama haykırıyor:

İSTİKBALİN PARLAK IŞIKLARI…

Diyor ki “Ey Kürt kardeş, ben senden özür dilerim. Birileri benim adıma, sana yanlışlık yaptı. Ama emin ol ki bunu ben istemedim. Sen de bunu, bana karşı yanlışlık yapma gerekçesi kılma. Bak sana elimi uzatıyorum. Gel birlikte hatalarımızı telafi edelim.”

Diyorlar ki hayır, “Hayır, hatanı telafi etmene fırsat vermeyeceğiz!”

Diyor ki; “Ey benim eski dostlarım, Kürtler, Araplar, İranlılar, Çerkezler, Boşnaklar, Arnavutlar…. Ben bugüne kadar sizi ihmal ettim ama benim de halim perişandı. Tuzağa düşürüldüm. Seni bana hain diye bellettiler. Ben de onlara inandım ve senden uzak durdum. Şimdi anlıyorum ki hata etmişim. Biz bir binanın tuğlaları gibi aynı canın parçalarıyız. İşte sana elimi uzatıyorum. Gel birlikte eski zamanın dostluk şarkılarını yeniden terennüm edelim!”

Diyorlar ki, “Hayır, asla seni eski dostlarınla bir araya getirtmeyeceğiz!

Diyor ki, “Ey düne kadar dost bildiklerim, ey medeniyet adı altında bana vahşetin dik alasını dayatanlar, sizi tanıdım artık. Size beş para ehemmiyet vermiyorum. Ya haddini bil, ya çekil. Seni tepelemek pahasına da olsa, ben ayağa kalkacağım ve kardeşlerime uyguladığın vahşete mani olacağım.”

Diyorlar ki, “Sıkıysa yap!”

Çünkü kendilerine güveniyorlar. 1918’de bu milleti, adı SEVR olan derin kodese, bir nevi ‘sanal ergenekon’a soktular. Kendi işbirlikçilerini de aramıza koydular. Rejim diye bize dayatılanlar da bir daha o Ergenekon’dan çıkamayalım diye konulmuş kural ve yöntemlerdi. O yüzden yasalarımız keyfi, usullerimiz göstermelikti. Hatta yeni dinimiz(!) olan laiklik bile göstermelikti. Sonunda kendileri bile itiraf ettiler ki ‘Türkiye’de uygulanan laiklik, müstemlekelerde uygulanan laikliktir’ diye.

İçimizdeki adamları -şerliler, monşerler, ipleri ellerinde aydınlar ve talimatlarıyla darbe yapan askerler- sayesinde, bugüne kadar bizi istedikleri gibi parmaklarında oynattıkları için rahatlıkla meydan okuyorlar.

Biz uyanmayalım, sittin sene bu mezellete yaşalım da Avrupa bir daha korkulu düşler görmesin diye ayaklarımıza vurdukları bukağıların hala sapasağlam durduğunu sanıyorlar.

Ama bitti. Bilmiyorlar ki biz acı ve sabırla o prangaları erittik. Aramızdaki dostlarını da artık tanıyoruz. Kimin dilinin altında hangi bakla var biliyoruz. O gayrı insani rejimlerinin dişleri söküldü. Şurada üç beş yıllık ömrü kaldı. Ve o Ergenekon’un tüm dağları aşıldı. Millete yol gösteren bozkurt onu yeni ovalara, eski cevelangahı olan meydanlara çıkardı. Yakında herkes görecek ki bu millet ‘enginlere sığmıyor, taşıyor”. O zaman bilecekler ki onlara müşevveş bir mazi, bize parlak bir istikbal düşmüş! O istikbalin parlak ışıklarıdır başımıza vuran. Tüm yaşananlar, gayretimizi heyecana getirmek içindir.

İsrail artık bütün güçlerini toplasa, beraberinde bütün uşaklarını başımıza yığsa… En milliyetçisini iğdiş etse, en dindarımızı sustursa, başımıza Amerika’yı musallat etse, üzerimize dünya kadar bir taş koysalar, bu millet yine de ayağa KAL KA CAK tır!

Aklınız almasa da, bilginiz ermese de, havsalanıza sığdıramazsanız da, milletin ekseriyeti buna layık görünmese de Allah bu milleti ayağa kaldıracaktır. Bu sadece umut değil!

İşte bakın. Bütün alçaklıklar hamiyet kisvesi giyip karşımıza çıktığı, bütün melanetler ‘kriter’ olup önümüzde kırıttığı, bütün kin ve nefretler batı değerleri diye üzerimize yığıldığı, laiklik adı altında dinimiz elimizden alınmak istendiği, her türlü oyunlar ve zulümlerle bu millet kısırlaştırılmak, imkansızlaştırılmak ve gayriye muhtaç hale getirilmek istendiği halde başarabildiler mi bize diz çöktürmeyi?

Halka sıcak ve yakın duran her iktidarı dipçikle, tahkirle alaşağı ettikleri halde kendilerini o mevkilere çıkarabildiler mi?

Hayır!

BU MİLLET ALLAHIN HALKIDIR

Çünkü Allah bu millet ile beraberdir. O buyuruyor ki “Ben yazmışım, ben ve elçilerim mutlaka galip geleceğiz!”

Bu ‘Allahın halkı’dır. Kürdüyle, Türküyle, Çerkezi ve Arnavuduyla bu Anadolu halkı ‘Allah’ın halkı’dır. Öyle olmasaydı, şu kadar kışkırtmalara, şu kadar dayatmalara, şu kadar pis oyunlara rağmen millet mi ayakta kalırdı? İnsanlar hala birbirine kız alıp verir miydi? Hala kahir ekseriyetteki Kürtlerin ve Türklerin can dostluğu sürer miydi?

Başaramayacaklar!

Ergenekon ve PKK çetelerine rağmen, yargı oyunlarına rağmen, batının tuzaklarına rağmen, deccalın askerliğine soyunmuş İsrail ve Amerika’nın tezgâhlarına rağmen, bu millete diz çöktüremeyecekler. Bu asır mucizeler asrıdır. Bir yıl ölümden sonra meydanda dirilenler var. Bu rejim ve onu kollayanlar da dâhil, milleti istikbale uçmaktan alıkoyan tüm maniler bir bir düşecek!

Hem de korkmayın! Bütün kışkırtmalara rağmen, bu millet birbirine düşürülemeyecek inşallah. Bu toprakların evliyası, asfiyası, meşayihi, seyyidi, sâdâdı çoktur. Her köşe başında bir rahmani ocak tütüyor bakın. Kan dökülmesine fırsat vermezler. Hem de haberverilmiş ki, bu ülke, kan dökülmeden yeniden milletin iradesine teslim olacak! Alimlerimiz, mürşidlerimiz, şeyhlerimiz, cemaatlerimiz, cemiyetlerimiz dört bir yandan hak ve hakikati işliyorlar, geçmiş zamanın rahmani tohumlarını yeşertiyorlar yeniden. İşte onlar bunu bilmiyorlar!

Nereden nereye geldiğimizi unutmayın. 1930’ları, 40’ları, 60’ları düşünün. Allah diyenlerin ipe çekildiği,  risale okuyanların zindana atıldığı, ben adil bir düzen istiyorum diyenlerin tahkir edildiği, Müslümanların çağdışı sayıldığı dönemlerden geldiğimiz noktaya bir bakın!

İşte o zaman kim ziyandadır, kim ‘ebter’dir görürsünüz. Onlar yok olup azalıyorlar, milletin evlatları her gün biraz daha -cedlerinin mirasına sahip çıkmak için- çoğalıyorlar.

O yüzden derim ki ey millet, şuculuğu buculuğu bırakın. O cemaat böyle, şu cemaat şöyle demeden bir etrafınıza bakın. Nereden nereye gelmişiz. Ateş onların hanesine düştü artık. Biz ise eski dostlarımızla buluşmanın heyecanı içindeyiz.

Size hiçbir şey yapamazlar. Yeter ki siz BİRLİK olun.

Firavun, bir avuç mazlumu, dönemin en güçlü ordusu olan askeriyle yok edebildi mi?

Yedi düvel birleşip üzerimize geldiler, daha bu asrın başında, bizi yok edebildiler mi?

Hayır. Çünkü onların bir hesabı vardı, Allah’ın da bir hesabı vardır; nurunu tamamlamak!

Bu millet işte o görevi yapmak, yeniden ‘adalet kumaşı’nı dokumak için harekete geçti. İsrail ve tüm aveneleri bu takdir karşısında, ancak irabda bir noktalı virgül olabilirler.

Yeter ki siz, oyuna gelmeyin, tuzağa düşmeyin. İçinizdeki sefihlerini ifsadına kanmayın! Allah nurunu tamamlayacaktır, kâfirler, zalimler, fasıklar istemese de.

“YA AK PARTİ DÜŞECEK YA İSRAİL HÜKÜMETİ”

Ne denmişti hatırlayın: Ya İsrail hükümeti düşecek, ya AK Parti gidecek.

Neden onlarınki ‘hükümet’ bizimkisi ‘AK Parti’? Güya böyle diyerek iktidarı sevmeyenleri de yanlarına almak istiyorlar. Sanki onların hükümeti milleti temsil ediyor da bizimkisi patates! Unutuyorlar hükümeti sevmemek başkadır, İsrail uşaklığı yapmak başkadır. Hangi Müslüman, Netanyahu ile birlikte tokadını Erdoğan’a vurur ki?

Bediuzzaman ‘Ben tokadımı Antranik ile birlikte Enver Paşa’ya vurmam’ derken bu milletin dışarıya yönelik refleksini de ortaya koyuyordu. Bunlar güzel gelişmeler. Kimin onların safında olduğunu görüyoruz. Bu dahi bir lütuftur ki millet, kim hain ve satılmış, kim samimi onu görüyor.

Siz yeter ki sıkı durun. Onların tacı tahtı yerle bir olacak. Hem de yakındır. Allah’ın ayetlerini gözlerinizle göreceksiniz inşallah!

İşte size haber veriyorum; çok uzun olmayan bir gelecekte, İslam ülkelerini, aynı babanın oğullarına ait bahçeler gibi şad ve azad bulacaksınız. Ayasofya’da yeniden secdelere varacaksınız. Vaat vardır ve Allah’ın muradı geri çevrilemez!

O gün geldiğinde, göreceksiniz ki Rumeli bostanları, Asya tarlaları, Anadolu Bağları, Kafkas mezraları yeniden İslamın çiçekleriyle neşv u nema bulmuşlar.

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir