Yanlış Ata Oynayanlar…

Benim eski kayın peder Allah rahmet eylesin, milliyetçi, vatanperver, cömert ve fedakâr bir insandı. 12 Eylül sonrasında o kadar çok insanı askeri yönetimin avucundan kurtardı ki sayısını kendisi de bilmezdi. Çoğundan da para almazdı.

Uzun bir müddet, -çoğu da Güneydoğu illerinde olmak üzere- emniyet müdürlüğü yapmış, her gittiği yerden, ‘kurulu düzen’e uyum sağlayamadığı ve sırtını devlete dayayıp onun üzerinden tezgahını yürütenlerin işine çomak soktuğu için hep telexs ve fax emriyle merkeze alınmıştı. Sonunda polis okullarında ‘Polisi ilgilendiren Mevzuat’ dersleri vermeyi diğer görevlere tercih etmiş ve emekli olmuş yürekli bir insandı. ‘Sıkı’ bir Atatürkçüydü ve iki konuda aşırı teyakkuzu vardı; kürtçülük ve dincilik

O yüzden ben kızıyla evlenmek istediğimde, onu en çok rahatsız eden ‘dindar’lığımdı. Ama bunu evlenmemize mani saymadı. Uzun süre hep tartıştık. Dindarlığın yansıtılış biçimini Atatürkçülük ilkelerine aykırı bulur ve tepki gösterirdi.

Sağlam, bir beş sene kadar, -yine de belli bir saygı çerçevesinde- bir testerenin dişleri gibi birbirimizi yedik. Galiba 87 veya 89 yılı idi. Yine böyle yoğun bir tartışmanın sonunda, ona ‘Bir gün gelecek damadın olduğum için sevineceksin. Çünkü sen kaybeden, ben yükselen taraftayım. Siz azalıyorsunuz biz çoğalıyoruz. Eğer Atatürkçüler, kendilerini güncellemez ve dindara karşı tahammüllü olmazlarsa, kendileri ile birlikte Atatürkçülüğü de batırırlar’ demiştim.

Rahmetli çok öfkelenmişti. Aradan yıllar geçti. 28 Şubat süreci’nde piyasaya sürülen din bilginleri tiplemelerinden bir şekilde etkilendi. Yaşar Nuri Öztürk’ü beğendi ve onun sayesinde Kur’an’ı tetkik etmeye başladı. 2001 yılında artık cumaları kılmaya başlamıştı. Bir gün, bana “Esma-yı Hüsna’yı öğrenen cennete gider, diye bir hadis varmış, doğru mu?” dedi. “Evet doğrudur” dedim, “Allah’ın Güzel İsimleri’ni öğrenip o manalar çerçevesinde hayatını tanzim edenler cennete giderler inşallah”

Yüzünde tebessüm dolaştı. Aradan bir hafta geçti geçmedi, bize geldiler. Sevinçliydi;  “Ben ezberledim” dedi. Allah’ın güzel isimlerini manalarıyla birlikte ezberlemişti. Sonra küçük sureleri ve ardından Bakara, Yasin, Mülk, Amme, Vakıa ve Rahman surelerinin tamamının meallerini ezberledi. Artık yönünün Kur’an’a çevirmişti. Sürekli okuyordu.

Bir gün AK Parti ile ilgili konuşuyoruz. 2004 yazı. Ben muhalifim o zamanlar, Sayın Topbaş’ın fevri bir tavrından dolayı mesafeli duruyorum AK Parti’ye. Baktım o övüyor. “Güzel şeyler de yapıyorlar. Bunlar eski dinciler gibi değil” diyor. İçimden, 87’de söylediğim cümleyi ona hatırlatmak geldi, söylemedim. Çünkü bir tür nedamet içinde idi…

Kendisini güncellemiş, gidişatı anlamış ve genelde olduğu gibi, doğru yerde karar kılmayı bilmişti. Aşılması çok zor merhaleleri aşarak kendine göre kâmil bir noktaya gelmişti. Mekanı cennet olsun!

***

Geçen gün, Sayın Bülent ArınçTÜSİAD Genel Başkanı Ümit Boyner için “kredisini tüketti” şeklinde bir ifade kullanınca “Eyvah” dedim, “Şimdi kıyamet kopar!”

Kıyamet kopmadı. Fakat nedense o anda rahmetli kayınpeder aklıma geldi. O, kendisini tüketmemişti, tam vaktinde gidişatı okumuş ve hem dünya hem ahiret açısından hayatında muazzam değişiklikler yapmış, doğru ata binmişti!

Fakat şunlar ne gidişatı okuyabilmiş ne de gelişmeleri anlayıp ona göre pozisyon almayı bilmişlerdi. O yüzden de Sayın Arınç’ın eleştirisine tepki bile verememişlerdi. Çünkü millet nezdinde artık kayben taraf olmuşlardı.

Peki bir zamanlar burnundan kıl aldırmayan TÜSİAD’a ne olmuştu? Nasıl olmuştu da eskiden hükümetlerin ödünü koparan şu kurum ve kuruluşlar, millet iradesi –yani hükümet- karşısında ‘itaat’ pozisyonu takınmışlardı?

İşte o an, Bediazumman’ın, bir hadis-i şeriften hareketle, rejim hakkında yaptığı ihbar aklıma geldi. “Dördüncü günü ve devresi(nde) -sekseninci yaşından sonra- adileşir, bir şey yapamaz, yalnız vaziyeti muhafazaya çalışır’ onu da başaramaz” dediği ihbarı…

Kıyamet alametleri içinde anılan ‘Deccal’ın –yani bir tür tanrı tanımaz yaşam biçiminin yahut, insanların kendi rızalarıyla dinden çıktıkları bir yaşam biçiminin– insanlığa nasıl hükümran olacağını ve ne kadar devam edeceğini haber veren “Deccalın birinci günü bir senedir, ikinci günü bir ay, üçüncü günü bir hafta, dördüncü günü bir gündür.” (Müslim, Fiten: 110; Ebû Dâvud, Melâhim: 14; Tirmizi, Fiten: 59; İbn-i Mâce, Fiten: 33; Müsned, 4:181.) hadis-i şerifini şerh ederken Bediuzzaman, meseleyi komünizme ve bizim rejimimize getirir ve der ki ‘her ikisinin de üç (yoğun) istibdat devresi olacak’:

Birinci devrelerinde öyle işler yaparlar ki, bir millet normal akışıyla üç yüz yılda onu yapamaz. (Harf ve kıyafet inkılaplarını düşünün)  İkinci devrelerinde bir yılda yapılamayacak icraatları bir gecede yaparlar. Sonra bir ayda yapılamayacak işleri bir günde gerçekleştirirler… (“Çok kısa zamanda büyük işler başardık” cümlesi de bu hakikatin bir izahıdır aslında.)

Hadiselerin tam da Hadis’te geçen şekliyle tahakkuk ettiğini ifade eden Bediuzzaman o cümleyi şöyle tamamlar: Dördüncü günü ve devresi âdileşir, bir şey yapmaz, yalnız vaziyeti muhafazaya çalışır” diye, gayet yüksek bir belâgatla (Peygamberimiz) ümmetine haber vermiş. (Şualar. S, 506)

İşte size, bir zamanlar hükümetleri tir tir titreten kurum ve kuruluşların nasıl ve niçin bu hale geldiklerinin arka planını izah eden hikmet boyutu! Görüyorsunuz, ordu, yargı, YÖK, TÜSİAD gibi eskiden hükümetin ve milletin ödünü koparan kurum/kuruluşlar bugün güç ve itibar kaybediyorlar. TÜSİAD’ı, hükümetin ikinci derecede bir yetkilisi azarlıyor da sesleri çıkmıyor.

Elbette şu sürecin bir sosyolojik izahı vardır. Bu izahlardan birincisihüküm devrelerinin geçmiş olmasıdır. İkincisi, aslında eskiden de güçleri bu kadardı fakat hükümetler korkak davrandığı için güçlü görünüyorlardı. Üçüncüsü, millet demokrasiyi kavrayıp da iradesine sahip çıkınca bunlar da olması gereken yere çekildiler. Dördüncüsü, teknoloji o kadar gelişti ki artık gizli kapaklı iş çeviremiyorlar. Beşincisi ve en önemlisi, rejim ve taraftarları gelişimi, değişimi, gidişatı ve dünyanın akış yönünü okuyamadılar. Yani yanlış ata oynadılar. (Hanefi Avcı ve Haberal gibilerin durumu da bu hükme giriyor aslında)

Bilhassa da Anadolu’daki mütevazı ama kararlı yükselişi hiç kale almadılar. Dipten gelen ve bir tür doku yenilemesi şeklinde kendisini açığa vuran şu yükseliş, artık iktidar da olmak istiyordu. Başta Asker ve TÜSİAD olmak üzere hiçbir kurum bunu anlamadı, anlamak istemedi! AB, Amerika, İsrail anladı, Graham Fuller anladı, bizimkiler anlamadı.

Böylece de yenilen taraf oldular. Çünkü rejim ve onun sahipleri, milleti, demokrasiyi, teknolojiyi ve hayatı kendileri aleyhine ittifak etmeye mecbur etmişlerdi!

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir