Yeni Bir Teskere mi?

Daha seçimlere bir buçuk ay var. Ama sanırım yeni parlamentoyu bekleyen en kirtik görev şimdiden belli!

Efendim CIA başkanı Ankara’ya gelmiş! Hem de beş koca gün burada kalmış da medyanın haberi olmamış.

CIA Başkanı elbette ki şiş kebap yemeye gelmemiştir. Ama niçin geldiği de belli değil! J Yahut biliniyor da saf ve kahraman Türk halkının aklı karışmasın, temiz kalbi bozulmasın(!) diye çevirdikleri dolabı şimdilik saklıyorlardır!

Acaba diyorum, yeni bir teskeremi var kapıda?  Yahut yine bir yerlere –Mesela Suriye gibi- operasyon yapılacak da İncirlik hava üssünün kullanılması için izin mi istediler…

Bendeniz, Irak hadisesinin ilk gündeme geldiği 1990 yılında Türkiye’nin de Amerika ile birlikte Irak’a girmesini istemiştim. Türkiye o zaman treni kaçırdı. Eğer o zaman Türkiye Irak’a girseydi, ne yaşadığı şu kadar badireleri yaşayacak ne PKK bu kadar azmanlaşacak, ne de Türkler Müslümanlara karşı savaşıyor denilecekti. Ama Türkiye, daha doğrusu asker işe yanaşmadı. Askeri, Irak’a girmemek konusunda kim etkiledi bilemiyorum ama her meselede Amerika ile paslaşan ordunun o gün güya Amerika’nın yanında yer alamaması ilginçti. O dönemdeki yorumlardan biri de; ‘Türkiye oraya girerse çıkmaz’ diye endişe eden Amerika’daki İsrail lobisinin büyük rolü olduğu ileri sürüldü. Çünkü o topraklar üzerinde uzun vadeli bir planı var İsrail’in…

2002 yılında konu bir kere daha gündeme geldi ve bu kere Türkiye parlamentodan tezkereyi geçirmeyerek beklenmedik bir tavır ortaya koydu. Bendeniz o zaman da tezkerenin geçmesinden yanaydım. Çünkü inanıyordum ki, o tarihten sonra yaşanacaklarda inisiyatifimiz olmazsa hadiseler Türkiye aleyhine cereyan edecek. Nitekim etti ve hala da ediyor. İş nerede duracak henüz belli de değil.

Dolayısıyla eğer Amerika bu kere de Suriye’yi vuracaksa Türkiye yine ya seyirci kalacak ya da sessiz kalacak. Amerika, defalarca ifade ettiğim gibi, beyni Siyonist baronlar tarafından kullanılan metal bir canavara benziyor. Onlar, nereye isterse o da ahmakça oraya saldırıyor.

İsrail, bilinçli ve kararlı adımlarla Büyük İsrail Devleti kurma yönünde ilerliyor. Önce Irak’ın desteklenip İran’a saldırılması, sonra o şımarıklıkla Kuveyt’e girmesi ve nihayet, Amerika’nın onu bahane ederek güya Irak’ı cezalandırması adı altında 36. paralelde uçuş yasağı ve Türkiye ile Irak arasına çekiç gücü tampon olarak yerleştirmesi ve ardından Kandil’de PKK’nın hızla eğitilip silahlandırılması başladı. Bir gün o günleri yaşamış özel harekâtçılar hatıralarını yazarlarsa Türkiye’nin nasıl kendi eliyle Çekiç güçü kendisine tebelleş ettiğini anlar ve görür. Yapılmak istenen, o toprakların aidiyetini tartışılır hale getirmekti. Hatırlayın bir dönem dağlara bayrak dikip indirmekle geçti ömrümüz.

Ama olan oldu ve Irak operasyonu tamamlandı. Şimdi sırada Suriye var. Çünkü pat diye İran’ı vurmak kolay değil. Zaten Suriye sahası kontrol altına alınmadan İran’a saldırmak da mümkün değil.

Dolayısıyla hedefte Suriye olabilir. Yakında Suriye’de gizli nükleer silahlar olduğu veya Suriye’nin halkını ezdiği bahanesi ile Irak veya Libya’dakine benzer bir operasyona girişilmek istenirse hiç şaşmayın.

Geçmişi şöyle bir hatırlayalım:

Ak Parti 2002 Kasım’ında iktidara geldi. Martta ise teskere oylandı ve ‘hayır’ çıktı…

‘Hayır!’iktidara rağmen gerçekleşmişti. O zaman da ‘İsrail, Ak Parti’deki dostlarını kullandı’ diye bir şayia çıkmıştı.

Teskere geçmeyince ne oldu. Amerika askeri darbeye sevk etti. Bakın bugün şüphelileri yargılanan bütün darbe teşebbüslerinin tarihi yine 2002’nin mart ve nisan ayları. Yani teskere çıkmayınca Amerika, askeriye içindeki ‘kendi çocukları’nı kullanarak hükümeti devirme girişimleri başlatmış… Tarihlerde ilginç çakışmalar var.

Teskereden sonraki son iki yıl içinde en az üç darbe teşebbüsü olmuş. Bizim askeriyenin ABD marifeti olmadan darbe yapmayacağı aşikâr! Demek ki o darbelerin ardındaki güç de Amerika idi.

Nitekim o dönemde AK Parti iktidarı Amerika yollarını aşındırdı. Sonunda galiba iş, sivile bağlandı. Bu kere de asker bozuldu. O güne kadar bütün bağlantılarını ve taleplerini asker üzerinden gerçekleştiren Amerika, askeri bypass edince asker de Amerika’ya tavır almaya başladı.

2006’da Büyükanıt Paşa Kuzey Irak’a girdi. Beş saat sonra ‘operasyonları bitirdik’ diyerek Irak topraklarına girmiş olan askeri birlikler geri çekildi. İşte dananın kuyruğu o zaman koptu. ABD öyle bir hışımla tehdit etti asker kös kös geriye çekildi. Sonra anlaşıldı ki hükümetin sınırı geçme operasyondan hiç haberi yok!

Nitekim o hadise tamamen askerin bir planı idi ve AK Parti ile Amerika’nın arasını açmayı hedeflemişti.

Amerika ‘Vay efendim sen misin bunu yapan’ diyerek askeri cezalandırmaya kara verdi. Kendisinin teşviki ile planlanmış ama her nasıl olduysa gerçekleşmemiş darbelerin planlarını ve uygulayıcılarını ele verdi. Bilgilerini servise koydu.

Bugün Ergenekon davası çerçevesinde ele alınan darbe teşebbüslerinin tüm bilgi belge ve kriptoları ele geçirildi. Emin olabilirsiniz bunda hükümetin fazla bir dahli de olmadı. Zaten böyle bir bilgiyi ele geçirme şansı yoktu Türk hükümetlerinin. Amerika istemese, Türk hükümeti hangi askerinin hangi dolabını açabilir ki?

Ne ise sonrası zaten malum!

Tıpkı, Irak’ta yaptıkları gibi! Önce Saddamları kullanıyorlar. Sonra Saddam kontrolden çıkınca ya deviriyor ya ifşe ediyorlar. Darbe planlarında adı geçenlerin çoğu Amerika’nın eski yandaşları. Amerika onları oluna getirip de satınca hepsi Amerikan düşmanı oldu.

Halkın bu işte çıkarı ne oldu? Bugüne kadar sürekli onun iktidarını alaşağı eden içerdeki hainlerini tanıdı. Peki, Amerika kendisine hizmet edecek yeni yandaşlar bulabilir mi?

Hem de nasıl. Bulmadığı ne malum?

ABD çıkarına bakar. Dün onunla yapıyor idiyse bu gün de seninle âşık atar. Çıkarına kim hizmet ediyorsa onu koyuna alıyor. İlk mızıklanmasında da başından atıyor. Mamafih esasında Amerika da ne yaptığını bilmiyor. Bakın zavallı Obama ne hale getirildi. Onları da Siyonistler idare ediyor.

Son dönemde yaşanan Arap ayıklanmalarının nerede duracağını kimse tahmin edemiyor. Ama İsrail, bu bölgede sonu tahmin edilemeyen süreçlerden oldum olası kıl kapıyor. En iyi dostu Mısır’ı kaybetmek üzere. Ürdün keza öyle! Hala, bir parça kontrol edebiliyor olabilirler. Ama halk devrimi tam gerçekleştiğinde ve az da olsa demokrasi hâkim olduğunda, Amerika ve İsrail, istedikleri zaman istedikleri ülkeden tekse alamayacaklar. O zaman da İsrail iyice sıkışacak. İyisi mi şimdiden tedbir alması ve elini rahatlatması lazım! O yüzden de şimdi artık hedef Suriye.

Daha önce de söylemiştim. İsrail’in İran’la hakiki bir hesabı olamaz ve olmayacaktır. İsrail kavmini bugünkü varlığı Persler sayesindedir. İsrail’i Ninovalıların ve Babillilerin hışmından kurtaran İran’dır. Ve üstelik İran’ın toprakları Büyük İsrail içinde kalmıyor.

Yani? Yani asıl ve hakiki hedef Suriye ve ardından Türkiye’dir.

Dolayısıyla şu sıralarda Irak’ın benzeri bir süreçle karşı karşıya gelebiliriz.

Ama şimdi durum Türkiye için Irak’ta olduğu zaman gibi değil. Türkiye şimdi İslam âleminin bayrağı ve bayraktarı! Bütün Arap dünyası Türkiye’yi İslam’ın hamisi görmeye başladı. Bu en ciddi tehlikedir İsrail için. Ne yapıp edip, Türkiye’yi Arapların nezdinde lekedar etmek isteyecektir. Bunun en kestirme yolu da Suriye’yi Türkiye üzerinden vurmaktı. Bu işin ilk operasyonu Libya’da yapılmak istendi. Türkiye arada tuzağa düşmedi. Hatırlayın Başbakan en az dört kere uluslar arası konuşmalarında, biz Libya halkına ve Araplara asla silah doğrultmayacağız dedi. Çünkü palının bir parçasının da Türkiye’yi yeni yeni lideri olmaya başladığı islam dünyasının önünde lekeli duruma düşürmekti. Komşuları ile sıfır problem politikasını yaralamaktı… Muvaffak olamadılar.

Dolayısıyla Türkiye asla Suriye’ye karşı bir operasyonun içinde olmamalı. Önümüzdeki dönem parlamentosunu bekleyen en kritik karar yeni bir teskere olabilir. İnşallah böyle bir şey olmaz. Olursa da Türkiye yine onurlu bir ülke gibi dik durur! Artık şartlar değişti çünkü. Türkiye, Avrupa’nın yedeğindeki ülke olmaktan, Asya’nın ve Ortadoğu’nun sözü dinlenir ağabeyi konumuna yükseldi. Hem de Batı’daki yerini kaybetmeden.

İşte hazmedemedikleri bu!  Türkiyesiz bir Batının artık çok anlamlı olmadığını da görüyorlar fakat Türkiye de eski Türkiye değil. Batının kapısında kalmak için yalvarmıyor. Türkiye’yi eskisi gibi kontrol edemeyecekleri için korkuyorlar.

Dolayısıyla bu yeni konumunu yaralamak ve Türkiye’yi eski kardeşleri nezdinde bir kere daha sıkıntılı hale düşürmek için her yolu deneyecekler.

Türkiye bu konuda asla geri adım atmamalı. NATO şemsiyesi altında olsa bile Suriye’ye asla bir müdahaleye fırsat vermemeli. Suriye’ye yönelik tek bir uçak Türkiye’den kalkıp o toprakları bombalasa, Türkiye’nin imajı sıfırlanır. Bu da en çok İsrail’in ve onların örgütlediği Arap milliyetçilerinin işine gelir. Ve tabii PKK’nın!

İnşallah Türkiye böyle bir yola girmemiştir. Fakat CIA başkanının gelip beş gün Ankara’da kalması da hayra alamet değildir.

Bazı hadis rivayetlerinde ‘Rum’un ‘Amik ovası’na ineceği’ rivayetleri var ki bu beni ürkütüyor. Önünde sonunda, Aşur Kralı’nın ayağa kalkıp kuzeyden bir kırgın ve bela gibi esip  ‘Yaüvm’ül-Melhame’de zalimlerin belini kıracağı ifade edilmiş ama onun vakti bu kadar yakın mıdır bilmiyorum!

Mamafih sonun sonuna da fazla bir şey kalmadı.


Bu arada 29-30 Nisan ve 1 Mayıs günlerinde Leverkusen Kitap Fuarında kitap imzalayacak ve sohbete katılacağım. Fuar adresi: ditip cami salonu Kiesweg 7 51373  Leverkusen. Dir Almanya’daki dostlara duyurulur. (MAB)

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Çanakkale Geçilmedi…

Elhamdülillah, bu millet bir kez daha Çanakkale’nin geçilmez olduğunu gösterdi. Bir kere daha, bu millet, …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir