Hz. İsa’yı Beklerken

Müslümanlar da Hıristiyan da, Hz. İsa’nın yeniden dünyaya dönüp, ölüm döşeğindeki insanlığa hayat üfleyeceğine inanırlar…

Asırların vicdanında yer bulmuş bu te­menninin -aynıyla vaki olmasa bile- birgün, insanlık için yeniden bir yapılanmaya yol açacağını beklemek pek de yadırganacak bir olay değil.

Bu bekleyiş, sosyolojik açıdan da yadsı­namaz. Peki bu nasıl olacak?

***

Yahudiler, bekledikleri ‘mesih’in Hz. İsa olduğunu anlamak istemediler… Sonunda da Yazıcı’ların ve Feri­si’lerin çıkarlarına kurban edilmek istendi ve Allah tarafından göğe çekildi…

Hıristiyanlar ise, İncil’de bahsi geçen “büyük elçi” Faraklit’in Hz. Muhammed olduğunu bir türlü benimseyemediler. Bu yüzden de İslam tarihi, Hıristiyan-Müslüman çekişmesinin bir kronolojisi olmaktan kurtulamadı.

Eski ümmetlerden kalan ve genellikle de toplumların bunaldıkları zamanlarda güçle­nen bu “kurtarıcı bekleme” alışkanlığı za­manla müslümanlarada geçti. Ve daha çok Şii’lerde alıcı buldu: Sünni kelamcılar ise Peygamberin bir hadisine istinaden, her asırda bir geleceği ve dini, zamanın an­layışına göre yorumlayacağı haber veri­len her bir İslam müceddini bir nevi mehdi (hidayete, doğruya erdirici) görmüşler. Halk arasındaki inanışa göre ise, “Kıyamet kop­madan mutlaka gerçekleşeceğine inanı­lan” İslam hakimiyetine zemin hazırlayacak müceddittir Mehdi. Hz. İsa onun programını uygulayacak ve dünya üzerinde gerçek bir barışı sağlayacak…

Ehli Sünnet, mehdi bekleyişine “İnsanla­rı aksiyonsuz bırakacağı” gerekçesiyle fazla itibar etmez. Ancak, bu inanışların, toplumdaki güveni ve iyiye yönelme arzusunu arttıracağına inananlar da var. Genel kanaat ise, gerek İsa (a.s.), gerek, Mehdi bekleyişi olsun, bunlar birer amb­lem, birer mesajdır… Çölde yıllarca bekle­yip ilk yağmurlarla filize duran tohumlar gi­bi, toplumun ruhunda, hayata geçmeyi beklerler. Bunun gerçekleşmesi ise bizce dünyanın asıl meselesi!..

***

Nedir dünyanın asıl meselesi?

Dünyanın asıl meselesi yeni bir mo­tivasyondur. İnsanlık yeni bir er­demler yoğun bakımına alınmayı, yeni bir ruh ile tazelenmeyi bekliyor…

İşte dünyanın da, insanlığın da asıl me­selesi bu!

Yeni bir ruh, yeni bir anlayış!

Bütün beyinler; insan ırkının ciddi bir çıkmaza girmekte olduğunu gören bütün yürekler bu “kurtarıcı”nın peşinde. Siz ona istediğiniz ismi veriniz. İster Mesih deyin, ister Mehdi deyin ve isterse daha modern bir tanımlamayla dile getirin, sonuç aynı: İnsan ırkına, kendi erdemlerine sahip çıkmayı öğretecek bir “iman” lazım.

***

Amerika, “Yeni Dünya Düzeni”yle bunun arayışında. Vatikan, dinler arası işbirliği konferansları düzenle­yerek bunu yakalamaya çalışıyor. Dinin yeniden keşfedilmeye başlandığı İs­lam âleminde ise, çürümüş dokunun dipten gelen canlanmayla yeniden hayat bulması gibi, -siyaseten olmasa bile fıtraten “dünyanın geleceği konusunda benim de söyleyeceklerim var” diyor.

Kısacası zihinler de gönüller de yeni bir mesajın bekleyişine girmiş bulunuyor. Tartışılan, bu mesajı kimin ve nasıl vereceği­dir.

Muhammet Hamidullah, İslam’ın doğuşu öncesinde, hangi bölgenin ‘mesaj’ vermeye elverişli olduğunu tahlile çalışırken, eski dünyanın bütün kültür merkezlerini tek tek ele alıp, sosyolojik tahlillerden geçirir ve o günün dünyasında, İslam gibi insanlığa ye­ni bir hayat biçimini şırınga edecek bir din için, Arabistan’ın en müsait zemin olduğunu vurgular.

Birileri çıkıp, “Allah dilediği yerde dile­diği dini hakim kılar” diyebilir. Ama Allah’ın hikmetsiz iş yapacağını söyleyemez. Nitekim de bütün olayların fizik veya bilimsel izahları vardır ve olmalıdır. Yani konu sosyolojiktir.

Bu anlayışla konuya yaklaştığımızda göreceğiz ki, insanlığa yeni söz söyleme kabiliyeti bulunan hemen hemen yegane zemin Anadolu’dur. Kısacası Türklerdir. Neden derseniz?

Amerika, Yeni Dünya Düzeni adı altında nasıl ayırımcı bir zihniyet taşıdığını sergi­leyerek, insanlığın güvenini kaybetmiştir. Avrupa, envai türlü fikirlere kaynaklık yapmakla birlikte ortaya çıkarabildiği en iyi ha­yat tarzının Amerik olduğunu göstererek bu şansını asgariye indirmiştir. Hindistan ve Çin uyuklamaya devam etmektedir. Japon­ya, tez elden elektronik oyuncaklara dala­rak oyalanmayı tercih etmiştir. Arabistan ve diğer İslam ülkeleri, Ortaçağ anlayışlarından kurtulmayı becerememiştir. Güney Amerika futbol ve festivallerle gününü doldurmayı benimsemiştir. Afrika sömürül­mekten bitap düşmüş, çaresizlik içinde de­belenmektedir.

Bir tek zemin var, yeni mesajlar vermeye gebe: Anadolu!

Dünyanın göbeğinde yer alan ve bütün kı­talara eşit uzaklıkta bulunan bu zemin, in­sanlığın son iki asırda geçirdiği bütün ma­ceraları ve tecrübeleri yaşamış olmakla birlikte despot “emperyalistler”in safında yer almamış tek bölgedir.

Birinci Dünya Savaşı’nda yenilerek maz­lumların safında yer alan Anadolu, kazandığı İstiklal Savaşı’yla da zillete tahammülü olmadığını gösterdi. Daima hakkın yanında yer alan ve hiçbir dönemde ayırımcılık yap­mayan bu millet, şimdi Ruhun’daki filizlerin sancısını çekiyor.

İnsanlığa son kere ruh üflemenin hazırlı­ğını yaşıyor. Anadolu kutlu bir doğuma gebe. Gelen Mesih’tir. Asil kutlu ve şefkatli Mesih!

Selam bu sancıları çeken “Ana”ya!

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

“Tenkitte ölçü”nün aşırılıkları (1)

22-23 Ekim tarihlerinde kaleme aldığım “Şanssız bir dâvâ adamı; Bediuzzaman” başlıklı yazımız, ya gerçekten maksadı …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir