Darbeciye Atılan Tokat Askerin Gözünü Çıkarmasın!

Âlemde hiçbir şey bütünüyle, yani bütün sıfat ve yönleriyle kötü değildir, olamaz.

Bir şeyin kötü veya iyi sayılması onun ekser sıfatlarıyla ilgilidir. Mesela yüz sıfatından kaçı kötü olursa bir mümin insana kötü diyebiliriz?

Bu konuda beylik bir misal vardır; “içinde yüz kişinin bulunduğu bir gemi, 10 cani yüzünden batırılamaz” diye!

Evet Kur’an’ın adalet anlayışı buna müsaade etmez. Esasında insan eseri bir kanun da, on cani yüzünden doksan masumun batırılmasına cevaz vermez.

Ancak vicdanı tefessüh etmiş, kendi bekasını, kendisinden olmayanların yokluğu üzerine inşa eden faşist bir ırkçı böyle bir fetva verebilir. Yoksa hiçbir insan, hangi dinden olursa olsun, on cani yüzünden 90 masumun ölümüne fetva vermez.

Peki, bu böyle ise insanlar neden bir tek kötü halinden dolayı bir insanı yok sayarlar,  hatta öldürürler? Hâlbuki insan dahi, birçok ilahi isimlerin tecelli ettiği, sayısız isim ve sıfatları yüklenmiş bir sefine-i rabbaniyedir; bir rahmani gemidir.

Birçok güzel huyu, sıfatı, işleri bulunan bir insanın, kötü bir sıfatı ile karşılaştığımızda neden hemen bütün varlığına kastederiz?  Bir cani sıfatından dolayı diğer bütün masum sıfatlarını, huylarını görmezlikten gelir, adeta o Rahmani gemiyi batırırız?

Oysa her insanda sevilecek ve sevilmeyecek sıfatlar vardır. Şöyle bir etrafınıza bakın, Rahmani ölçülere vurduğunuzda, bütün hal ve davranışlarıyla, ilişkileriyle yüz üzerinden yüz alacak kaç kişi var?

Öğretmen, yüz üzerinden kırk beş almış çocuğumuzu sınıfta bıraksa kızarız. Hâlbuki o çocuğun yüz sıfatından 65’i kötü. Yani gemideki yüz kişiden 65’i cani ve 45 masum. Biz o haldeki çocuğumuzun geçirilmesinden hoşlanırız ama bir dostumuzun hoşumuza gitmeyen bir tek hareketinden dolayı onu ebediyen mahkûm ederiz. Bu tutum asla Kur’ani değildir, insani de değildir! İşte yeryüzünü berbat eden zulüm budur.

Bazen bir tek güzel huy, bir tek Rahmani sıfat, yerinde kullanıldığında binlerce masumun kurtuluşuna vesile olabiliyorsa o sıfat için bile o insanın diğer 99 cani sıfatı hoş görülür.

***

Şimdi sadede gelelim “Asimetrik Harbin Galibi Millet Olacak” yazısından hemen sonra böyle bir yazıyı yazmak size tezat gelebilir ama okunduğunda maksadımın ne olduğunu ehli insaf anlayacaklar. Evet, yine sözü orduya getireceğim. Ama bu kere farklı bir pencereden bakarak.

Malum son zamanlarda, -ben de dâhil- yüklenip duruyoruz TSK’ya. Onu bir tek adamdan ibaret bir kurum sayarak!

1960’ın, 1971’in, 1980’in 1997’inin, hatta 1908’in intikamını alırcasına hırpalıyoruz Genelkurmay Başkanını, generalleri, komutanları! Bediuzzaman ‘mukabele-i bil misil’i bir yerde ‘zalimane bir usul’ diye niteliyor. İşte şu günlerde bil misil mukabelenin ‘zalimane’ sayılabilecek hallerinden birini yaşıyoruz:

“O darbeleri yapan, o masum insanları, gençleri asan bu ordudur. Öyleyse ben de intikam almakta haklıyım” diyor nefis.

Ama öyle değil. Çünkü bu insanlar o insanlar değil! Evet, ırmak aynı ırmak ama su aynı su değil ki! Onlara vaktinde hesap sorsaydık ve onları dar ağacına çekseydik hakkımızdı. İşte Kenan Evren! Hem de zorla Cumhurreisi oldu. Ona hesap sormak hakkımızdır, hem de sorulmalı! Kur’anî adalet budur, bunu gerektirir. ‘Vela teziru vazireten vizre uhra’ (birinin suçundan dolayı benzerini, ailesini veya o kurumun bir diğer mensubunu mesul tutma) ayeti de bu amaçla birkaç kez tekrar edilmiş.

Evet bu ordu darbecidir. Evet bu ordu, teoride olmasa bile pratikte İslam’a ve Müslümanlara karşıdır. Çünkü ona, İslam ‘gereci bir din’, Müslüman da ‘mürteci’ belletilmiş. Paradigması bu. Başka türlü düşünme imkanı yok. Zihni aberasyona uğratılmış. O düzeltilmedikçe bu düzelmez.
Hem zaten askerin vazifesi düşünmek değil, verilen vazifeyi bi hakkın yapmaktır. Her emir alan, bu emir yanlış mı doğru mu diye irdelese işler yürümez. Askere öğretilen bu!  TSK’ya  ‘Bu millet sığırdır. Cumhuriyetten, medeniyetten anlamaz. Kendi haline bırakılırsa hemen mürteci olur. Aman ha rejimi, laikliği, cumhuriyeti iyi kolla. Yoksa mahvolursun!” denmiş. O da bunu yapıyor.

***

Bu konuya niçin girdim. Şu sıralarda orduya karşı yoğun bir hırpalama başlatılmış görünüyor.

Evet, ben de askerin bazı sıfatlarından rahatsızım. Bu sıfatları söz konusu olduğunda yine eleştirim… Ama şunun da bilincindeyim; sebepler dairesinden bakıldığında, bu coğrafyada güven içinde oturmamız bu ordu sayesindedir evelallah.  Bu güçlü ve kudretli ordu olmasaydı, sizi temin ederim, Lübnanın, Filistin’in, Irak’ın ve Afganistan’ın başına gelenler bizim de başımıza gelirdi.

Siz zannediyor musunuz ki Anadolu, Batılılar ve Amerikalılar için Irak’tan veya Lübnan’dan daha değersiz. Hayır. Bu topraklarda, sizin ummadığınız kadar çok millet ve odakların gözü var. Bugüne kadar belaları caydıran Allahtan aşağı bu ordudur. Bu kadar güzel bir sıfat için bir yığın kötü sıfatı pekâlâ görmezlikten gelinebilir.

Dolayısıyla, orduya yönelik eleştirilerin dozu iyi seçilmeli. Ordunun kendisi değil sıfatları eleştirilmeli. Çünkü bir ordu faşist veya darbeci olamaz. Faşist veya darbeci olan insanlardır. O şahıslara yüklenmek gerekir. Gayba taş atar gibi olmamalı eleştiriler.

Son dönemde bazı eleştirilerin, TSK’nın menfi sıfatlarından çok onun varlığına yöneldiğini görünce bu yazıyı yazma ihtiyacı duydum. Sağdaki birkaç kalemşorun yazıları ve radyo yorumları beni ürküttü. O yüzden şu cümleyi söyleme ihtiyacı duydum:

Bu asker bizim askerimizdir ve peygamber ocağıdır. Baştaki generallerin hatalarından veya bir takım emeklilerin cani sıfatlarından dolayı bu kurumu yıpratmaya hakkımız yok doğru da değildir!

Zira mübalağa anarşisttir. Biz eleştiride ölçüyü kaçırırsak, söz nasihatten çıkıp öfke üreten bir afet olur. Allah (cc), elçisi Musa’yı(as), ‘düşmanı’ Firavun’a gönderirken “Fe kûla lehu kavlen leyyinen” (yumuşak bir dil kullan) buyurdu.

Yani, ne ordu adına muhataplarımız Firavun’dur ne bizler Musa’yız. Sözü daha dikkatli ölçüp tartmalıyız.

Evet, biz ordunun darbeci vasfından rahatsızız, kendisinden değil. Bu ordu Allah’ın izniyle daha çoook büyük hizmetler verecek ve biz onlarla birlikte evci-alaya uçacağız!

Biz komutanların keyfi davranışlarını sevmiyoruz, sivil siyasete müdahalelerini sevmiyoruz, bir takım mensuplarının kendilerini kanundan üstün görmelerini sevmiyoruz, bir kısım rütbelilerin İslam’a karşı tutumlarını sevmiyoruz. Ama ordu onlardan ibaret değil.

Ortada dolaşan üç beş İslam düşmanı emekli paşaya bakıp, ordunun tamamını tahkir ve tahrik etmeye gerek yok. Kurumlar da insanlar gibidir. İyi sıfatları vardır kötü sıfatları vardır. Darbecilere attığımız tokat askerlerin gözünü patlatmamalı. Emri bil maruf nehyi anil münker sıfatlara yöneliktir, ötesi haddi aşmak olur!

*** *** ***

Bu yazı “04.Temmuz.2009 19:57:27” tarihinde gasteci.com’da “Darbeciye atılan tokat ordunun gözünü çıkarmasın” başlığında yayınlanmıştır.

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Ayağı Yere Basmayan Bir Yazı (II) – (İfsat İktidarının Sonu)

Geçen yüzyılın başında onların taleplerine izin vermeyen Osmanlı’yı yıktılar ve İsrail devletinin kurulması önündeki manileri …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir