Ebu Müslim’i Öldürmek

Asıl adı Abdurrahman.

Ne doğduğu yer bellidir ne menşei. Bilinen en bariz özelliği hep mazlumun yanında ve adaletin safında yer almış olmasıdır.

Ona halk “Ebu Müslim” dedi. Müslümanların babası! Çünkü nerede bir mazlum varsa, nerede hakkı yenmiş biri varsa o ordaydı, onların yardımına koştu.

Ta gençliğinden itibaren sanki hayrın müdâfii davası ona yüklenmişti. Arkasında büyük bir aşireti de yoktu. Bir müddet dayıları bakmıştı ona “bizim Abdurrahman”ımız gibi. O da çocukluğundan itibaren kendisini bir siyasi mücadele içinde bulmuştu. Zalim Emeviyeye (bizim hikâyemizde rejime)  karşı mücadele veren Abbasî grupların içinde büyüdü, bilinçlendi. Kısa zamanda isyanı yürütenlerin dikkatini çekmişti. “Bu çocuktan iyi bir kumaş çıkar” dediler ve onu isyan hareketinin lideri yapmaya karar verdiler. O da onları mahcup etmedi.

Onun Emevilere karşı harekete geçmesi ile bütün Merv ve Horasan bölgesine yeni bir hayat gelmişti. Öyle ki o birbirleriyle kavga eden gruplar bile onun safında yer almaya mecbur kaldılar. Bizim Abdurrahmanımızın girdiği her davadan ziyansız çıktığı gibi o da girdiği her mücadeleden galip çıktı. Emevilere bilek büktürdü ve hilafeti alıp Abbasilere teslim etti. İsteseydi kendisine büyük bir paye alabilir, belki kendini halife ilan ederdi ve kimse de ona karşı çıkamazdı. Yapmadı. Hilafeti onlara teslim etti ve kendisi Horasan’a çekildi…

Fakat itibarı birilerini rahatsız ediyordu. İktidarı onun sayesinde devralan Abbasi ailesi içinde farklı bir yeri vardı ama iktidarı elinde tutan taraflar ondan rahatsızdılar. Çünkü onlar da giderek zulme meyyal olmaya başlamışlardı. Ebu Müslim, yeni halifenin (Emevilerde / aski rejimde olduğu gibi) zulmetmesine razı değildi. Düşünün ki Abbasi hilafetinin ilk halifesi Ebu Abbas’ın lakabı Saffah’tır. Çok insanın kanını hiç yere döktüğü için ona aşırı kan dökücü adına Saffah demişlerdi.

Onun yerine geçecek olan Ebu Cafer El-Mansur, Ebu Müslim’den, toplum nezdindeki gücünden çok çekiniyordu. Hâlbuki Ebu Müslim’in iktidara hiç talebi yoktu. Sadece Abbasi iktidarının da Emevi iktidarı gibi zulme meyletmemesi, zalim olmaması için çabalıyordu. Dolayısıyla o hayatta kaldıkça, Ebu Cafer El-Mansur’un, istediği gibi at koşturması mümkün olmayacaktı. Onu ortadan kaldırması gerekiyordu.

İlk Abbasi halifesi,  Ebu’l-Abbas es-Saffah, iktidar olduktan sonra, kendileri için mücadele vermiş, iktidar olmalarına yardımcı olmuş çoğu ismi bertaraf etmişti. Bir tek Ebu Müslim’e diş geçirememişti. O işi yapmak da ikinci halife Ebu Cafer El-Mansur’a düşecekti.

Ebu Cafer, ne edip yapıp bir yol bulacak ve Ebu Müslim’i ortadan kaldıracaktı. Çok numaralar çevirdi, çok suret-i haktan görünen tuzaklar kurdu fakat Ebu Müslim, makam, mevki ve servet gibi şeylere bir talebi ve saklı bir ajandası da olmadığı için kurulan tuzakların hiçbirine düşmedi.

Bu arada iktidar sahipleri, bilerek ona hep şirinlik gösterdiler. Onu ağabeyleri /büyükleri gibi sayıyor göründüler.

Ebu Müslim bir türlü oyuna gelmiyordu. Sonunda Ebu Cafer, ailesinin önde gelenlerini ona gönderdi, onu bir şekilde ikna ettiler ve saraya getirttiler. Ebu Müslim’in 3 bin kadar askeri vardı beraberinde onların da şehir dışında kalmalarını sağladılar.

Ebu Müslim, sarayda yemeğe davet edilmişti. Tam bu sırada daha önceden saraya saklanmış askerler ortaya çıktılar ve Ebu Cafer’in gözü önünde, onları iktidara taşıyan, onlar için fedakârlık yapan adamı öldürdüler.

Ebu Müslim öldürüldükten sonra, onun taraftarlarını da yok ettiler. Böylece birlikte yola çıktıkları, onların nasıl iktidar olduklarının macerasını bilen herkesi yok ettiler.

Ebu Müslimsiz bir iktidar hikâyesi oluşturdular.

Bu hikâyeyi şimdilik bu noktada bırakıp başka bir mevzuya geçmek istiyorum…

***

Hz. İbrahim ve LGBT+ cılar

Bu LGBT’de yer alan harflerin Türkçe sözlük ile karşılıklarını yazmaya edebim müsaade etmediği için, LGBT+ dedim. Bu artı’nın ne olduğunu bilen var mı? Ben tahmin ediyorum ama tahminle bir şey söylemek olmaz.

Ama Hz. Lut’un (a.s.) kavminin ne işler yaptığını biliyorsunuz. Onlarınkisi erkek erkeğe idi, bu LGBT ve artısının içinde daha neler var bilmiyorum.

….

Melekler, Hz. Lut’un (a.s.) kavmini helak etmeden önce Hz. İbrahim’e (a.s.) uğramışlardı. Sert ve benzerine tanık olmadığı cinsten meleklerdi. Hz. İbrahim  (a.s.) onlardan korkmuştu. Korkusunu yatıştırmak için hemen bir buzağı kesip onlara ikram etmişti. Yemediklerini görünce daha da korkmuştu.

Hz. İbrahim’in (a.s.) korktuğunu gören melekler onu yatıştırdılar. “Biz görevli melekleriz. Sana bir oğlan çocuğu müjdelemeye geldik.” dediler.

Sonra da Hz. Lut’un (a.s.) kavmine gideceklerini ve onları bu gece yerle bir edeceklerini söylediler.

Hz. İbrahim (a.s.), -sanırım insanların öyle bir fiil yapmalarına hiç ihtimal veremediği için olacak- hayırdır neden onları yerle bir edeceksiniz, diye sordu. (Uzun hikâyedir, isteyenler meleklerle Hz. İbrahim (a.s.) arasındaki tartışmayı bulup okuyabilir.)

Melekler Hz. Lut’un (a.s.) kavminin işlediği fiilin ne kadar kötü olduğunu izah ettilerse de Hz. İbrahim (a.s.) itiraz etmeye ve onları savunmaya devam etti. O kadar ki, sonunda Allah (cc), İbrahim’i ikaz etti, “Vaz geç onları savunmaktan!” diye. Çünkü Hz. İbrahim (a.s.) onların nasıl bir azgınlık içinde olduklarını bilmiyordu. Merhametinden dolayı onları savundu da savundu.

Ben bu ayetleri ilk okuduğum zaman, “Eyvah,” demiştim, “bu LGBT türü işleri yapanlar, yumuşak huylu insanların desteklerini yanların alacaklar demek ki…”  Çünkü eski bir rivayette, günülerin sonunda Hz. Nuh, Şuayb ve Lut (a.s.m.) kavimlerinin işlediği fiillerin çok revaç bulacağı haber veriliyordu.

…..

Bu sözleşme imzalandıktan bir süre sonra bir mecliste şu meseleyi açtım. Birçok insan, Hz. İbrahim (a.s.) gibi, “Bu bir hastalıktır, bunlar çaresizlikten bu haldeler, onlara acımak lazım.” dediler.

Hatta mecliste bulunan bir karı koca beni çok vicdansız, gerici yobaz sayıp meclisi terk ettiler. Üstelik de ağır bir şey söylememiştim. Ellerindeki tek gerekçe, “Bunlar kendileri seçmiyorlar, böyle doğuyorlar!” idi.

Tamam, elbette öyle doğuyor olabilirler. Peki, onların öyle doğmasına sebep olan beslenme tarzlarını, transgenetik gıdaları, yapay ve içine östrojen basılmış besinleri, kışkırtıcı ve tabiat bozucu parfümleri ve aykırı yaşam biçimlerini neden sorgulamıyoruz da sadece sonuca kilitleniyoruz?

Cevap yok!

Birilerinin o gıdalar üzerinden kasten tasarım yaptığını kimse görmüyor! Bu gıdalar sebebiyle yaşanan rahatsızlıkların kimse kaynağına bakmıyor. Madem bir sorun çözme niyetindeyiz, neden bu boyuta da el atmıyoruz?

O zaman bir kere daha idrak ettim ki, Kur’an’ın nazarıyla cinsel sapkınlık içinde olan bu güruh, insanlar içinde destekçi ve taraftar bulacak!

….

Ak Parti Kadın Kolları’nın Dilipak hakkında dava açmaları bana o ayeti çağrıştırdı. Ve bir kere daha anladım ki Kur’an’ın Hz. İbrahim (a.s.) üzerinden şu kıssayı bize aktarması, sadece, tarihi bir vakayı aktarmak değil, aynı zamanda bu tür sapkınlıkların ne tür bir taraftar kitle bulacağına dair bir kinayedir.

Bu açıdan diyebilirim ki A. Dilipak ilk defa sert bir kayaya toslamış oldu. Zira suret-i haktan gözüken tuzaklardan kurtulmak zordur. Ama o da bu çağ için bir “Ebu Müslim” ise bunu da geçer inşallah.

….

Dilipak aleyhine açılan dava ile ilgili değinmeme gereken bir mesele daha var.

Kura’n-ı Kerim kadınların ittifakı konusunda “erkek” bir fiil kullanır. Züleyha’yı (kölesiyle iş tutuyormuş) diye kınayan saray çevresinde kümelenmiş kadınların (Onlar hep vardır. ANAP dönemindekilere Papatyalar denmiti… Siz başka bir isim de koyabilirsiniz…) eylemlerini (Qâlû../-erkekler- dediler) fiiliyle aktarır. Böylece kadın ittifaklarının ne kadar güçlü olabileceğine dikkat çeker Kur’an.

Buna karşılık, (Qâletil a’rabu) diyerek erkeklerin ittifakını da dişi fiil ile anarak güçsüzlüğünü ortaya koyar.

Ben de dikkat ettim. Dilipak’ı savunanların sesi pek bir cılız. Ama kadınların ittifakı pek bir güçlü! Pek bir yamanlar. Kadınlık gururu perdesi altında, her türlü melanete ve cinsel sapmaya, Lilitlere, Anukilere kapı aralayacak bir gelişmeye bilmeden hami oluyorlar. Hem de karamancasına!

….

Bu hal, başka gelişmelerin de habercisi gibi geldi bana. Sanırım Ak Parti teşkilatı da -belki de yeni yetişen Ak Parti nesli demek lazım-, kendilerini iktidara taşıyan çoğu unsurdan kurtulma vaktinin geldiğine inanıyor. Yeni bir İslam, yeni bir insan tipi var etmek için, geçmişi hatırlatan pek çok şeyi yok etmek istiyorlar.

Bir dönemin kapanacağını net görebiliyorum. Yeni Ak Partililer, bu davaya nasıl bir şekil verecek, hep birlikte göreceğiz. Ben bu partinin, ilk ortaya çıkış misyonu (mukadderat nezdindeki görevi -ki Allaha şükür tahakkuk etti), idealine, kararlılık ve ihlasına bakarak, “bu parti 2083’e kadar iktidarda kalır” diye yazmıştım. İnşallah yanılmış olmam!”

Ve umarım, bu çağın kılıcı mesabesindeki kalemini kullanarak, iktidarın adalet çizgisinde kalmasını sağlamayı gaye edinmekten başka bir derdi olmayan “ebu müslimler”  de varlıklarını sürdürürler…

Hakkında Mehmet Ali Bulut

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri: Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye: Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları: Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını haber7.com’da yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır.

Ayrıca Bakınız

Ayağı Yere Basmayan Bir Yazı (II) – (İfsat İktidarının Sonu)

Geçen yüzyılın başında onların taleplerine izin vermeyen Osmanlı’yı yıktılar ve İsrail devletinin kurulması önündeki manileri …

14 YORUM

  1. Hocam yüreğinize sağlık inşaAllah tez zamanda tam anlamıyla bilinçleniriz.

  2. Abdurahim Dilipak Şeriat-ı Muhammediye yi rsas tutan bir Kur’an hizmetkarıdur. Ona yapılan muameleyi haksızdır. 28 şubatta onu susturamadılar korkmadı . Cenab-ı Allah yardımcısı olsun . amin

  3. Bu gerçekleri idrak edecek müslümanların sayısını Allah artırsın inşallah amin.

  4. لا فض فوك

  5. Çok hakikatli bir yazı olmus

  6. Hocam yazınızdan şöyle anladım;
    1-Hz ibrahim lut kavminin helak olmasına gönlü razı olmadı.Bu önermeyi sunarken kavminin yaptığı melaneti bilmiyordu.Anladığım doğru ise;
    Bir peygamberin bilmeyerekde olsa böyle bir toplumu savunması ne kadar doğru olur?Böyle bir savunma peygamberlik sıfatlarına gölge düşürmezmi?
    Genel olarak burdaki savunmanın Hz Lut ile ilgili olduğu müfessirler tarafından ifade edilmiş.
    2-Burdan yola çıkarak Akpartili bayanların ve toplumdaki bazı iyi niyetli insanların lgbt çevresini savundukları iddiası varki,bu husus çok daha şüpheli.İstanbul sözleşmesi üzerinden yapılan tartışmada kaç tane akpartili lgbt çevresini ve faaliyetlerini savunuyor? bu iddia ispatlanmaz ise iftiraya dönüşmezmi?
    Sözleşme bağlamında tartışılan konu muhafazakar camia içinde çok daha farklı konuları içeriyor.
    Sözleşmenin tamamının iptali taraftarıyım.Ak parti kadın kollarının yaptığı ezikliği kınıyorum.Fakat müslümanlar arası tartışmaları önümüze atarak bizi birbirimize mahkum eden odakları iyi gözlemlemeliyiz.
    Yazıdan farklı anlamlar çıkabilir.Tekrar gözden geçirmekte fayda var.

  7. Ebû Müslim saraya davet edilir. Vezirin kendisine tertib ettiği oyundan habersizdir. Vezir, Halifenin yanında Ebû Müslime bir kılıç hediye eder ve bak bakalım beğenecek misin der. Hediyeyi kabul eden Ebû Müslim kılıcı kınından çıkartır inceler. Bu esnada vezir sorar: Ey Ebû Müslim, halifeye kılıç çekmenin cezası nedir? Ebû Müslim tavizsiz, cezası ölümdür der ve başını eğer. Ümid eder ki halife kendisini bağışlaya. Lâkin halife de bu oyunun içerisindedir ve Ebû Müslimin başı gövdesinden ayrılır.
    Suyun suya benzemesi gibi geçmiş de geleceğe benzer.

  8. Tekrar tekrar okunması gereken bir yazı olmuş hocam bilincine saglik

  9. Reis Disleksi ve tedavi edilmesi lazım. Disleksi tedavi edilebilinir. Danışmanları bize ulaşsın yardımcı olalım Allah rızası için.

  10. Hocam tüm yaşananları çok naif bir şekilde kaleme almışsınız Allah razı olsun. Rabbim bizleri yolunda sabit kılsın. Gözü dönmüşlere fırsat vermesin

  11. Mustafa Şatıroğlu

    Teşekkürler üstadım
    Elinize dilinize kaleminize sağlık
    Allah razı olsun..

  12. “Ey Ka’b b. Ucre, seni, benden sonra gelecek (zalim) yöneticilere karşı Allah’a sığınmanı tavsiye ederim. Kim onların kapılarına gider, onları yalanlarında tasdik eder ve zulümlerinde onlara yardımcı olursa, o benden değildir, ben de ondan değilim; ahirette havz-ı kevserin başında yanıma da gelemez. Kim onların kapısına gitmez, yalanlarında onları tasdik etmez, zulümlerinde yardımcı olmazsa o bendendir, ben de ondanım; işte bu kimse, havzın başında yanıma gelecektir,” (Tirmizî, Salât 433).

  13. horasan erenleri

    abdurrahman dilipak bir eba müslim degildir asla onunlada kıyaslanamaz.. ha eba müslim rolünü iyi oynuyor diyebiliriz.. buna karşılık karşısındaki hedef aldıgı kadınlarda kendisinden daha masum hiç degillerdir.. hatta sebep oldukları ile daha beterdir… dilipakın kelamlarının daha fazlasınıda haketmişlerdir.. bu kelamları keşke yolun başındayken fetö döneminde diyebilse idi.. işte o zaman vaktin eba müslimi diyebilirdik..

الف için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir